Üniversiteler yine karıştı. Neticesinde “anarşi” olabilen bu hareketlerin
tek potansiyel güç kaynağı öğrenciler değildir.Dalga dalga büyüyen, büyütülen
bu hareketlere işçiler ve toplumun diğer bazı sosyal kesimleri de katılabilmektedir
ama başlangıç için en müsait zemin üniversiteler olduğundan “masum öğrenci istekleri
(!?)” ile gündeme girmekte ve bazılarınca hep “öğrenci hareketleri “ olarak isimlendirilmektedir.
Bize göre bu bir boyuttur. Bunu izleyen diğer boyutların neticesinde anarşizme
ve uluslararası teröre varılabilmektedir. 70’li yılların ikinci yarısında “halklara
özgürlük” diye bağıranların bu gün “kürt halkına özgürlük” diye bağırarak olayı
“bölücü terör” boyutlarına taşımaları benzeyen bir sürecin ürünüdür.
Tarih sayfalarına geçen bütün ihtilalci düşünce ve hareketleri inceleyebilmek
konuya şüphesiz ki ufuk kazandırır ama biz burada sadece 1968’den sonra bütün
dünyada birden başlayan öğrenci hareketlerini Türkiye’deki gelişimi ve neticeleri
itibariyle özetleyerek anlatabileceğiz. Bunda amaç bu günlerde büyükşehirlerdeki
üniversitelerde yeniden alevlendirilmeğe çalışılan öğrenci hareketlerinde senaryoları
oynayanları, senaryoları hazırlayanları ve amaçlarını teşhir edebilmektir.
“Hür Dünya”nın egemen güçleri, Amerikan sermayeli çokuluslu şirketler sömürüldüklerinin
farkına varan Ortadoğu ülkelerini ve gittikçe güçlenen, ABD menfaatleri için tehlike
arzetmeye başlayan “Avrupa Birliği”ni denetim altında tutabilmek için yeni bir
metod geliştirdi...Anarşi !.. Başlangıçta masum öğrenci istekleri maskesi
ile sahneye konan bu oyun zaman içinde gelişerek asıl amacına hizmet edebilecek
boyutlara ulaşır. Gençlik hareketleri ilk kez 1968-69 öğrenim yılında
Amerika’da adeta birdenbire ortaya çıkmış ve aynı öğrenim yılı içerisinde son
bulmuştur. Oysa o yıllar içinde ABD gençliğinin tepki gösterdiği ırk ve refah
eşitsizliği ve Vietnam’daki sömürgeci tavır örnekleri her zaman varolmuştur.”Bu
dönemde Amerika’da karışıklık çıkan üniversite ve kolej sayısı 250’yi bulmuş,
bunların arasında Harward, Columbia, Cornell gibi ciddiyetleri ile dünyaca ünlü
üniversiteler de yer almıştır.” ( İ.Giritli - Öğrenci Hareketleri ve Ötesi ) Bu
yıllarda öğrenci sayısının 7.000.000 olduğu ABD’de istatistiklere göre %2 yi bulmayan
oranda aşırı solcu öğrenci bulunmaktadır fakat popüler konularda %8-10 civarında
öğrencinin desteğini sağlayabilmektedirler. Bu 1968 için büyük rakamdır fakat
ABD’deki öğrenci hareketlerinin diğerlerinden farkı toplumu tedirgin etmesine
rağmen siyasi istikrarı etkilememiş olmasıdır. Dikkat çeken bir başka
husus ABD’de bir öğrenim yılı içinde başlayıp biten bu öğrenci hareketleri aynı
yıl bir moda akımı gibi sirayet ettiği Fransa ve Türkiye’de süreç tamamlanmadan
bitmemiştir. Neden Fransa ve Türkiye ? Çünkü gelişmekte olan
ve 2. sanayi ihtilalini ABD’den önce gerçekleştireceğini iddia eden bir “Avrupa
Birliği” fikri ABD’yi rahatsız etmiştir. ABD, Sovyet blokuna karşı güçlü bir Avrupa
ister ama bu güç kendi çıkarları için tehlike oluşturduğunda ona boy biçmek gereği
hasıl olmuştur. Bu ülkelerde istikrarı bozacak anarşiyi yaratmak için en uygun
sıçrama zemini o günün De Gaulle Fransa’sıdır. Nitekim bu dönem Fransa’sında duvarlarda
en çok görülen slogan “silahını elinden bırakmadan sevgilini kucakla” bu öğrenci
hareketlerinin doğuşundaki genel karakteri gözler önüne sermektedir.
Ve Türkiye...Stratejik ve jeopolitik açıdan gelişmiş Dünya devletleri nezdinde
ilgi odağı olan ülkemiz, az gelişmiş ve fakat petrol zengini Ortadoğu’nun pazar
potansiyelini, daha önemlisi enerjinin hammaddesi olan petrol yataklarını, gereği
hallerde denetleyebilmek için ( ki bu görüş Çekiç-Güç ve Irak’a ambargo ile teyid
olmuştur ) ve bölge lideri konumu ile ABD’nin ilanihaye müttefik yönetimler isteyeceği
bir ülkedir. Bu sebeple, yönetimlerini hep belirleyebilmek ve denetleyebimek
niyeti ile provakatör ajanlar ve çeşitli etki müesseseleri ile öğrenci-gençlik
hareketlerini bir moda gibi ülkemize ihraç etmiş, istikrarı bozmuş ve sonrasında
kendisine bağımlı güç odaklarını destekleyip gelişmelerini temin ederek gelecekteki
ülke yönetimleri için belirleyici bir konum ve etkinlik kazanmalarını temin etmiştir.
70’li yıllarda bunları iddia olarak takdim etmekte idik ve anlatabilmekte
zorluğumuz vardı. Ama bu gün neticeleri itibariyle bu gerçek yaşanmaktadır maalesef.
Biz yine de anarşinin o yılarda kimlere , ne için ve ne şekilde hizmet ettiğini
o yılların örnekleri ile kısaca anlatmak gayretinde olacağız ; Anarşi,
mevcudiyetiyle sermaye düzenine ve ona bağlı olarak uluslararası sömürgeci sermayeye
hizmet eder. Anarşi sayesinde üniversiteler ülkeye yetişmiş insan üreten eğitim
merkezleri olmaktan çıkıp savaş meydanlarına dönüşür. Anarşi sayesinde yönetimler
yatırım, üretim, istihdam, ihracat, sosyal adalet, sosyal güvenlik gibi ülkenin
kalkınmaya ve refaha yönelik gerçek sorunlarından uzaklaştırılır ve kaosa sürüklenir.
Anarşi sayesinde az gelişmiş ülkelerde tam bağımsızlık isteyen “milli kurtuluş
hareketleri” sokağa çekilerek amaçlarından uzaklaştırılabilirler. Anarşi sayesinde
egemen güçler sömürgeci anlaşmaları toplumun gözünden kolaylıkla saklayabilmekte,
kamufle edebilmektedirler. Bu gündem oluşturma ve asıl gündemi kamufle
etme gayretlerinde her zaman en etkili kurum basın olmuştur.70’li yıllardaki anarşi
olaylarında da bir kısım basın hep tahrikçi olmuştur. Basın ülkemizde hükümet,
ordu, yargı benzeri güç odakları klasmanında (dünya normlarına göre alışılmışın
dışında) birinci sıraya oturmuştur. Hükümetleri devirebilecek, generalleri darbeye
sürükleyebilecek, ülkeyi savaşa sokabilecek bir güce erişmiştir. Ve bu güç, bazı
istisnaları dışında devlet ve millet menfaatlerini gözetmek yerine bağımlı oldukları
sermaye düzenine hizmet vermektedir. Garip görünse bile ülkemize bir
çok düşünce ve fikir akımı gibi “sol” da batıya açılan pencereden girdiği için
esas itibariyle batıya hizmet etmiştir.70’li yılların ortalarında MİT ve CİA provakasyonları
ile elliden fazla fraksiyona bölünen sol örgütlerin içinde KGB tarafından finanse
edilip yönetilenler de mevcuttur. Neticede Rusya’nın sömürgeci ve yayılmacı emelleri
bilinmektedir. Fakat birlikte bulandırdıkları denizden daha çok balık tutan ABD
olmuştur.12 mart-12 eylül süreci ülkemizde kapitalizmin “dışabağımlı tekelleşme
süreci” olmuştur. Bu gün Marksist-Leninist çizgide olduğunu iddia eden PKK bölücü
terörünün arkasında da aynı sömürgeci batı vardır. Şimdilerde üniversitelerimizde
yeniden sahnelenen oyunların mazisi ve istikbali işte bunlardır. İnancımız
odur ki; ancak ülkücü kadroların iktidarı, ancak Milliyetçi-Toplumcu bir iktisadi
sistem toplumsal barışı getirecektir. Bu sebepten ötürü ülkücülerin iktidar
olma mecburiyetleri vardır. Ve bu sebepledir ki bütün ülkücüler birarada, bir
bayrak altında olabilmelidirler. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin !
|