Üç
yıl kadar önce, Alparslan Türkeş Amerika’da Yahudi toplumunun liderleriyle görüştüğünde
BBP ve RP teşkilat mensupları bunu politik malzeme yapmışlar, kınayıp aşağılamaya
çalışmışlardı. O zaman da
yazmıştık...İlgililerine sormuştuk ;”Bilinir ki, halen Dünya siyasetinde ABD büyük
ölçüde müessirdir.Ve ABD siyasetini ise Amerika’daki Yahudi, Rum ve Ermeni lobileri
belirlemektedir.Bizim Azerbaycan’da Ermeni ile, Kıbrıs’ta Rum ile meselemiz var
iken ABD siyasetini Yahudi lobisinden başka kim ile lehimize çevirme gayretimiz
olabilir ki?” Şimdi Yunanlılar,
batı mensubiyeti olan bir bölge devleti olarak İsrail’in saldırgan(?) Türkiye’den
yana tavır koymasını eleştirirken, İsrail büyükelçisi bir toplantıda Yunanlı parlamenterlere
Türkiye’nin demokrasi ile yönetilen tek islam ülkesi olarak batı tarafından desteklenmesi
gerektiğini ifade etmiş, onlara İran benzeri bir Türkiye ile mi komşu olmayı tercih
edeceklerini sormuştur. Görülüyor
ki, ilkbaharda ekilen tohumlar sonbaharda ürün vermiştir. Ve,
devlet menfaatlerinin gereği olan bazı dış politika davranışlarının iç politika
arenasında acımasızca eleştirilip istismar edilmesinin yanlışlığı, bir kez daha
tarih önünde tescil edilmiştir. Şimdi
bir iddia ; devletin bölücü eşkiya liderine yönelik operasyonundan, “Tansu Çiller
bu sebeple halk tarafından başarılı görülmesin, başarılı görülürse merkez sağın
lideri olur, ben savaşımı kaybederim” endişesiyle, Mesut Yılmaz’ın Apo’yu önceden
bilgilendirdiği ve kaçmasına imkan verdiği söyleniyor. Bu
doğru mu bilemiyoruz. Ama
Güney Kıbrıs’a füze yerleştirme hadisesine münhasır Tansu Çiller’in, Başbakan
Yardımcısı ve Dışışleri Bakanı sıfatıyla, kararlılığı beyan eden “rampaları vururuz”
ifadesinin Mesut Yılmaz tarafından, aynı sebeple ve aynı tarz ile değerlendirildiğine
şahit olmaktayız. Şahsen
Tansu Çiller’e bir sevgimiz, sempatimiz yoktur. Şaibeli mal varlığından ötürü,
bir hükümet başkanı olarak ABD pasaportu taşıyabilme genişliğinden ötürü, gelecekle
ilgili yatırımlarının çoğunu ABD’de yapmasından ötürü sevmeyiz.Hatta onu bu ülkenin
yönetimine sömürgeci sermaye tarafından tayin edilmiş bir memur gibi görürüz ve
hazetmeyiz.Fakat siyasi rakibi Mesut Yılmaz’ın sırf Tansu Çiller’i yıpratabilmek
için Türk devlet politikasını Yunanlı ile bir olup tenkit etmesini, malzeme arıyan
batı devletlerine jurnallemesini ve milli menfaatleri ihtiraslarına kurban edebilmesini
de hiç saygıdeğer bulmuyoruz. Devlet
adamlığının gereği bu değildir.İçeride seviyeli bir hizmet yarışı yapılabilmeli,
dışarıya karşı ise istişare ile tesbit edilen devlet politikaları bir ağızdan
sahiplenilmeli. Velev ki
Tansu Çiller bunun gereğini yapmadı, o hata yaptı, yanlış bir üslup kullandı,
bunu fırsat bilip ona yüklenirken devletin ve milletin menfaatlerini de zayi etmemeli. Kamu
önünde Kıbrıs için Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in ve diğer parti liderlerinin
söyledikleri, söyleyecekleri genel hatlarıyla hep aynıdır.Fakat samimiyetin ölçüsünü
uygulamalar gösterir. Birleşmiş
Milletler’e “Devlet Başkanı” sıfatı ile müzakerelere gönderdiğiniz Denktaş’ı dönüşünde
Yeşilköy havalimanında vali ile karşılarsanız onun yeterince arkasında durmadığınızı
herkes görmüş olur.Sizin saymadığınızı B.M. Genel Sekreteri’nin saymasını, devlet
başkanı olarak kabul etmesini de beklememelisiniz. O
Denktaş ki, bize göre, Kıbrıs’ın her sebebi bir yana, sırf onun yarım asırdır
sürdürdüğü “kahramanlık destanı” kavgası boşa gitmesin diye savaşmaya ve ölmeye
değer. Tanrı Türk’ü korusun
ve yüceltsin ! |