10’dan
fazla aday var. Daha da olacak gibi. Seçim
sisteminin 3 turlu olup son tura yasa gereği sadece en çok oyu alan iki adayın
katılabileceğini öğrenmeden önce yaygın bir endişeye ben de katılıyordum. Bütün
Türkiye’de şimdiye kadar 35 ilde güncelleştirme bahanesi ile üyeleri silip 100-150
kişilik ısmarlama üyelerle yapılan ilçe kongrelerinde il delegelerini tesbit etmenin
ve bunlarla yapılan il kongrelerinde genel merkez delegelerini belirlemenin bir
hayırlı amaca hizmet ettiğini söyleyebilmek pek mümkün değil, daha çok artniyetleri
olan bir hesaba dayalı organizasyonlar diye düşünmek gerek. İlahi
takdir, acı veren bir sebeple de olsa, ülkücülere bu oyunları bozma fırsatını
vermiştir. Camianın konuya
ne kadar müdrik ve duyarlı olduğunu gözledikçe endişelerim umuda dönüşüyor. Bu
duyarlılık o kadar ki, delegelerin aday tercih ederken “Kim gasp edilen hakları
iade edebilir, kim yapılmış haksızlıkları giderip yapılacakların önüne geçebilir?”
sorusunun cevabı kriterlerden birini teşkil etmekte. Bu
önemli...Benim bakış açımda da öncelikli yer sahibi. Ama
ben, bunu da içine alan ve gelecekteki bütün zamanların en belirleyici faktörü
olması gereken bir kriteri hepsinden önde tutmayı tercih ediyorum. Tam
demokratik, katılımcı yönetim... Alparslan
Türkeş standartların çok üstünde vasıflara sahip olan bir insan, gerçek anlamıyla
bir liderdi, bir başöğretmendi. Onun ülkenin her yerinde, toplumun her kesiminde,
devletin her kurumunun her kademesinde öğrencileri vardı. Ona her yerden bilgiler
akardı ve o bu bilgileri en iyi değerlendirebilme yeteneklerine sahipti. Bunun
içindir ki ülkücüler ona böylesine biat etmişlerdi. Ama
şimdi “Başbuğ” yok. Ve kimsenin
bu boşluğu doldurabilmek iddiası da yok. O
halde, şimdi yönetmek isteyenlerin hepsi birlikte yönetmek fikrine açık olmalılar.
İstişareyi en öncelikli prensip olarak kabul etmeliler ve tam demokrasi vaadetmeliler. Adaylardan
hangisi bu konudaki vaadlerinde daha hassas ve daha samimi görünürse onun seçilebilme
şansı daha çok olacaktır. Bana
göre de doğrusu budur.30 siyaset yaşına gelen hareketin mensupları istişare ile
en sıhhatli doğruları yakalama şansına sahiptirler. Baskısız ve adaletli zeminlerde
yapılan kongrelerden ulaşılan kurultayda en iyi yönetimi belirleme kabiliyetini
haizdirler. Onlar ki; devleti yönetmeğe talip olan, bu hususta ehliyet ve liyakatlerini
bildiğimiz, iddia ettiğimiz kadrolardır, bu güvene de layıktırlar. Bu
teşkilat topyekün bu doğruların farkındadır. Hepsi, ülkücü felsefenin öğretileri
gereği, adaletten yana, istişareden yana, katılımcı demokrat yönetimlerden yanadırlar.
Ve bu aday tercihlerinde şüphesiz en belirleyici faktör olacaktır. Ve
fakat, neticede ülkücülerin “Genel Başkan”ı yine bir ülkücü olacaktır.Hepsi bu
hareketi iktidar yapmağa kilitlenmiş olan diğer “Genel Başkan Adayı” ülkücüler
de başka görev makamlarında bu amaca hizmet etmeğe devam edeceklerdir. Bu
netice sistemin egemen çevrelerini ve onlara hizmet için varolan sistem partilerinin
yönetimlerini üzecektir ama bunu değiştirebilme şansları yoktur. Çünkü,
düşünebilme ve üretebilme kabiliyetleri fevkalade yüksek bir camia ile karşı karşıyadırlar.
Sovyetlerin sıcak denizlere inme planını bozup, Jirinovski’nin ifadesiyle onları
Afganistan bataklığına gömülmeye iten ve yokoluşuna sebep olan bir hareketin ordusu
ile karşı karşıyadırlar. İşkencelerden geçen, idamlar alan, yüzyıllar hüküm giyen
ama bir tek hain ve itirafçı örnek vermeyen bir kahramanlık destanının kahramanları
ile karşı karşıyadırlar. MHP
dağılır beklentisi olanların hevesleri kursaklarında kalacak. Aksine,
dün Başbuğ var diye rehavet içinde olanlar bu gün “Acaba ben ne yapmalıyım? Ben
de birşeyler yapmalıyım..” diye bir hizmet alanı arayışında. MHP’nin
seçmen potansiyeline matuf sempati halkaları da suya düşen taşın oluşturduğu halkalar
gibi dalga dalga büyüyüp genişlemektedir. Ülkücülerin
birlik zamanı gelmiştir. Tarih
Tanrı’nın emrettiği gibi yazılmağa devam edecektir. Türk’ün Cihan
hakimiyetine giden yolun yeni bir dönemecindeyiz. Ne badirelerden geçmiş olan
bu hareket bu imtihanı da başarı ile verecektir. O kadar ki, dost-düşman herkes
parmak ısıracaktır. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin ! |