TÜM YAZILARI

Kurultay Gazetesi

Dünden Yarına Doğru
Neden Yanyana Değiliz
Güneydoğu Neden Böyle
Senet Mafyası Hakkında
Öğrenci Hareketleri
İdeal Askerleri Ve...
Bir Bayrak Rüzgâr...
Haydi Bu Oyunu Bozalım
Takke Düştü
MHP Gelecekten...
Özelleştirme Bakü...
İhtiras Kimin Diyeti ki...

Vadettiğimiz...

Burjuva Solcular Ve...
Liberalizm - Toplumculuk
Türk'ün Adaleti
Birgün Mutlaka

Bozkurtlar Ve Diğerleri

Ülkücülük Adaleti...
Yazılarımdan
Buzdağının İhtişamı
Eğri Yolda Doğru...
Siyasette Cironto Olmaz
Kim Kazanacak Yada...
İtidal
Yazık
Susmak Zamanı
Ülkü Ocağımız
6 Temmuz'da Aklanmak
Taşlar Yerine Oturuyor
Yeni Bir Başlangıca...
Yavuz Ve Midillli
Öncelikler
Nafile Gayretler
İl Kongreleri
İst. Kongresine Doğru
Kaderleri Birleştirmek
Olanlar Olabilecekler
Emeklerimiz, Çocuklar...
İst. Kongresi Hakkında
Bozkurt'un Adı MHP
Adrese Teslim Mektuplar
Şayet
Emperyalizmin Tarifeli...

Başkanlık Sistemi ve...

RP nin İki Yüzü
Yerel Yönetimler Yasası
23 Kasım'a Doğru
Başörtüsü, Eşber Ve...
Yiğidin Hakkı
 

KURULTAY GAZETESİ YAZILARI

 

NEDEN YANYANA DEĞİLİZ

01.11.1996

 

Neden yanyana değiliz ki?

Hayatının bir döneminde MHP yada Ülkü Ocakları’na mensup olmuş, bu teşkilatlara hizmet vermiş insanlar bir kere, kısa bir süre için yanyana gelebilseler kudretlerinden kendileri de ürkerler.

1968 yılında yürüyüşlerine başlayan bir avuç genç insan 70 yılında bütün Türkiye’de gerçekleştirdikleri “Ortak Pazara Hayır !” kampanyası ve İstanbul’daki muhteşem miting neticesinde devrin Demirel hükümetinin Ortak Pazar ile ilişkileri 1 yıl süreyle dondurma kararı almasına sebebiyet veren kamuoyu baskısını oluşturmuştur.

İstanbul Ülkü Ocakları Birliği’nin organizatörü olduğu bu miting ve kampanya, bu hareketin bir “milli kurtuluş hareketi” olduğunu dosta düşmana göstermiştir.

Zaten ondan sonradır ki ülkemiz için kötü emeller taşıyan “uluslararası sömürgeci sermaye” ve ona hizmet eden gelişmiş batı devletleri bu milli kurtuluş hareketinin üzerine oynamadık oyun bırakmamışlardır.

Zaman olmuş, parti ve ocak teşkilatlarımız üzerinde etkinlik sağlayabilen çeşitli “aydın zümre” vakıf ve dernekleri, “meselelerimiz asla ekonomik değildir” gibi ifadeleriyle bu hareketi iktisadi söylemlerinden uzaklaştırıp tek bacaklı bırakmak teşebbüslerinde bulunmuşlardır. Oysa meselelerimiz kültürel olduğu kadar ekonomiktir de. Taşradan Türk-İslam kültürü ile büyük şehirlerdeki üniversitelere gelen gençler ülke kalkınmasına ilişkin projeleri ve modelleri sadece marksist söylemlerle dinlemek zorunda değildiler, ülkücü hareketin de bir “9 ışık” doktrini, kalkınmaya yönelik bir “milliyetçi-toplumcu sistem”i, bunların bünyesinde “Tarım Kentleri”, “Millet Sektörü” gibi uygulama için halen geçerliliğini koruyan sosyal ve iktisadi projeler mevcut idi. Ama sömürgeciler bu vakıf ve cemiyetlerin hareket üzerindeki telkin kabiliyeti ile bunların konuşulup anlatılmasını hep engellemeğe çalıştılar.

Yine zaman olmuş bu sömürgeciler, ömrünce İslam’a ve Türk’lüğe hizmet eden tarikatlara benziyen tarikatlar kurdurup İslam’ı ve Türk’lüğü yanlış tanıtma çabaları içinde olmuşlardır.”Aksiyoner Türk Milliyetçiliği Hareketi” ve onun siyasi temsil mercii olan MHP de bu tarikatların ilgi sahasına girmiştir.Gaflete düşenleri, nefislerine ve ihtiraslarına mağlup olanları istismar ederek bu harekette küskünlükler ve kırgınlıklar yaratmışlardır.

Sonraki kuşakların adını dinleye dinleye büyüdüğü efsane isimlerin çoğunun şimdi bu hareketin içinde olamayış sebeplerinin ekserisi de belki bu suni basınçların ürettiği neticelerdir.

Daha birkaç yıl önce, Fikri Sağlar’ın kültür bakanı iken yaptırdığı bir araştırmanın tesbitine göre; 450 kişilik parlamentonun yaklaşık 250 milletvekili -bazıları da bakan- hayatının bir döneminde Ülkü Ocakları yada MHP’de görev yapmıştır.

Benzeri bir araştırma yapılsa bu son parlamentoda bu sayının daha da yükselmiş olduğu görülür kanaatindeyim.

Çünkü, halen sohbet ve tartışmalara konu olan, MHP’nin yanlış aday tesbitleri ile birlikte hatırladığımız bir gerçek de MHP’nin oy potansiyelinin yüksek olduğu yerlerde ANAP ve DYP’nin (bazan RP ve DSP’nin dahi) ülkücü kökenli adaylarla seçime girdiğidir.

Partilerdeki lider sultasından ve gurup kararlarının bağlayıcılığından ötürü bu insanların genelde arzuladıkları gibi davranamadıklarının, bundan rahatsızlık duyduklarının, programını kendilerinin yapmadıkları bu siyasi organizasyonların içinde ezilerek, üzülerek siyaset yaptıklarının farkındayız.Buna rağmen neden MHP’de olmadıkları tartışılması gereken bir konudur.

Bürokraside, bütün sağ iktidarlar, genel müdürlük seviyelerinde oldukça, bölge müdürlükleri ve il müdürlükleri seviyesinde ise ağırlıklı olarak, ülkücü kadrolara yaslanmak zorunda kalmaktadırlar.Yazık ki bu insanlar ne partileri ile nede birbirleri ile gereken dayanışma içinde değildirler.Hala bir üst makama tımanabilmek için iktidar partisine şirin görünmek, yandaş görünmek davranışlarındadırlar.Oysa iktidarlar, muhtaç oldukları sürece onları değerlendirmektedirler.Bir dayanışma içinde olabilseler devlet politikalarına bile yön verebilecek bir güç oluştururlar.Bir gurup liman işçisinin bile, toplu bir direnişle, Ermenistan’a gidecek buğdayı Mersin limanında gemilerden boşaltmadıklarını, boşalttırmadıklarını hatırlayın.

Dayanışmanın nelere imkan vereceğini anlayabilmek için, “kızılordu” çizmeleri altındaki Polonya’da “Dayanışma Sendikası”nın bir tersane işçisini ülkelerine devlet başkanı yapabildiklerini hatırlamak yeterlidir.

Dayanışma kalkınmayı getirir.Bu kaçınılmazdır.

Bütün ülkücüler bir gün şartlarını oluşturup yanyana geleceklerdir.Bu da kaçınılmazdır.

Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin !

A S A M  B Ü L T E N

U F U K  Ö T E S İ
 
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ