TÜM YAZILARI

Kurultay Gazetesi

Dünden Yarına Doğru
Neden Yanyana Değiliz
Güneydoğu Neden Böyle
Senet Mafyası Hakkında
Öğrenci Hareketleri
İdeal Askerleri Ve...
Bir Bayrak Rüzgâr...
Haydi Bu Oyunu Bozalım
Takke Düştü
MHP Gelecekten...
Özelleştirme Bakü...
İhtiras Kimin Diyeti ki...

Vadettiğimiz...

Burjuva Solcular Ve...
Liberalizm - Toplumculuk
Türk'ün Adaleti
Birgün Mutlaka

Bozkurtlar Ve Diğerleri

Ülkücülük Adaleti...
Yazılarımdan
Buzdağının İhtişamı
Eğri Yolda Doğru...
Siyasette Cironto Olmaz
Kim Kazanacak Yada...
İtidal
Yazık
Susmak Zamanı
Ülkü Ocağımız
6 Temmuz'da Aklanmak
Taşlar Yerine Oturuyor
Yeni Bir Başlangıca...
Yavuz Ve Midillli
Öncelikler
Nafile Gayretler
İl Kongreleri
İst. Kongresine Doğru
Kaderleri Birleştirmek
Olanlar Olabilecekler
Emeklerimiz, Çocuklar...
İst. Kongresi Hakkında
Bozkurt'un Adı MHP
Adrese Teslim Mektuplar
Şayet
Emperyalizmin Tarifeli...

Başkanlık Sistemi ve...

RP nin İki Yüzü
Yerel Yönetimler Yasası
23 Kasım'a Doğru
Başörtüsü, Eşber Ve...
Yiğidin Hakkı
 

KURULTAY GAZETESİ YAZILARI

 

GÜNEYDOĞU NEDEN BÖYLE

08.11.1996

 

Kurtuluş savaşı yıllarında, doğa zengini, yerleşime ve yaşamaya çok elverişli Ege ve Akdeniz kıyılarını kıytırık Yunanlı ile İtalyanlara bırakan o güçlü Fransa ve İngiltere devletlerinin Anadolu’nun işgaline güneydoğudan başladıklarını hatırlayın.

Çocuk yaşlarda okullarda tarih okurken bu çelişki bir soru olarak zihnime oturmuştu, büyüdükçe petrolün halen en geçerli enerji hammaddesi olduğunu, enerjinin önemini ve güneydoğumuzun petrol yatakları açısından varlıklı bir bölge olduğunu öğrendim.

Bölge üzerindeki, o yıllarda da var olan bu hesaplar zaman zaman sahip değiştirerek hep devam etti.Dün “Batı”nın temsilcisi “güneşin batmadığı imparatorluk” diye anılan İngiltere idi, en çok sömürebilme kabiliyeti onun idi, bu gün bu temsilci A.B.D.’dir. 2. Dünya Savaşı’nda yıpranıp güç kaybeden İngiltere’nin sahnedeki yerini A.B.D. aldı.Ve A.B.D. zenginliklerine göz diktiği yerlere İngiltere gibi askerlerini gönderip bayrak dikmedi.Dünyaya bir yardım planı olarak takdim edilen ünlü “Marshall planı” ile çağdaş bir sömürgeilik süreci başlattı, “iktisadi sömürgecilik”.Stratejik ve jeopolitik ehemmiyet arzeden topraklar üzerindeki azgelişmiş devletleri iktisaden bağımlı hale getirerek iç ve dış politikalarına nüfuz etmeye, o ülkelerin yeraltı-yerüstü zenginliklerini ve pazar potansiyellerini A.B.D. çıkarları doğrultusunda değerlendirmeye başladı.

İşte bu A.B.D. (ve diğer gelişmiş batı devletleri), güneydoğu sınırlarımızın içinde yada dışında, o petrol bölgesinde, kendilerine bağımlı olmağa mecbur olan bir uydu devleti isterler.Bu tabiidir.Adı kürt olmuş yada başka birşey olmuş önemli değildir.Önemli olan o bölgedeki petrole hükmetmelerini sağlayacak bir ilişkidir, kim buna daha meyyal ise devleti o kursun isterler.Yani bu hadise birçoklarının iddia ettiği gibi, bir milletin tarihteki yerini alabilme savaşı filan değildir.”Sömürgeci sermaye”nin A.B.D. ve benzeri egemen devletlerle Dünya zenginliklerine hükmedebilme savaşıdır.

Esasen “Kürt Milleti” diye bir millet yoktur.Tarihte de yoktur, halde de yoktur.Kürt diye anılan aşiretlerin büyük çoğunluğunun Türk soylu olduklarını konuyla ilgili bilimadamları biliyor.Konuya tarafsız ilgi duyan herkes de biliyor.Ama söz konusu aşiretlerin liderleri ve mensupları bilmiyor. O engebeli coğrafyada, o zor doğa şartlarında, devlet ve özel sektör yatırımları açısından fukara olan o bölgede yaşayanların büyük çoğunluğu hem kendilerini hem bütün bölge halkını başka bir soydan zannetmektedirler.Devletle ilişkilerini eskiden beri iyi kurabilmiş olan bazı aşiretlere durum anlatılabilmektedir sadece.

İsterdik ki, bu gün enflasyonun ana kaynağı olan boyutlardaki askeri harcamalar, dünün ve önceki günün hükümetlerince güneydoğuya yatırım olarak aktarılsaydı.O zaman istismara müsait, propogandaya açık, bu olumsuz şartlar sözkonusu olmazdı ve belki de bu acılar yaşanmazdı.
Fakat bu yanlış hükümet politikaları da tesadüfi değildir.Gelişmiş batı devletleri Osmanlı’nın son döneminden bu yana, “Lavrens”lerle, “Marshall planı” gibi senaryolarla bu günlerin altyapılarını hazırlamışlardır.

ASIL HEDEF “TÜRK BİRLİĞİ”NİN ÖNLENMESİDİR !

Evet, güneydoğumuzda, sınırlarımızın içinde yada dışında kurulması hayal edilen bir uydu devlet A.B.D. ve diğerleri için “bal-kaymak” olur.Fakat olmasa da olur.Çünkü asıl olması gereken zaten olmaktadır, hatta olmuştur denilebilir.

S.S.C.B.’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan yeni Türk devletleri, zengin petrol, doğalgaz ve uranyum yatakları ile, üretim teknolojisine aç, çok zengin bir yatırım sahası olması hasebiyle, muazzam bir pazar potansiyeli ile bütün gelişmiş ülkelerin, en başta da A.B.D.”nin birinci öncelikli ilgi odağı iken bu Türk devletleri kan, tarih, kültür bağlarından ötürü Türkiye’ye yaslanmak, öncelikleri Türkiye’ye vermek eğiliminde idiler.

Daha beş yıl önce “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” Türk nüfuz sahası herkese kazanılmış gibi görünüyordu.Bakü-Ceyhan petrol boru hattı gerçekleşecek, beraberinde Kazakistan petrolleri ve Türkmenistan doğalgazı da bu güzergahı izleyecek, Rusya Dünya piyasalarına yüksek maliyetle girmemek için aynı hattı kullanmak zorunda kalacaktı.Bu muazzam enerji hattının vanasını elinde tutan Türkiye Dünya enerji politikalarına , hatta tümden Dünya siyasetine yön verecek bir güç kazanacak, ilk adımda “Türk Birliği” gerçekleşecek, onu esir Türk boylarının özgürlüğü izleyecek ve giderek Türk’ün adaleti bütün Dünya’ya huzur getirecekti.

“Doksan”a doğru süzülerek gidişini mutlulukla izlediğimiz top, çatala vurup geri geldi.

Önce “Türk Birliği”ni hedef edinmiş siyasi hareketin temsilcisi olan M.H.P.’nin 19 milletvekilini bir artı ile 20 milletvekili yaparak mecliste gurup kurmak, böylece sağladığı avantajları iyi değerlendirerek hükümet üzerindeki etkilerini artırmak ve neticesinde Türk Dünyası’na yönelik dış politikalarda çok daha etkili olabilmek şansını ortadan kaldırmak için yapılması gerekenler yapıldı ve 6 milletvekili M.H.P.’den ayrıldı.Bu senaryonun devamında güçlü ve istikrarlı hükümetleri engelleyecek siyasi dengeler oluşturuldu, bu uğurda bazılarının önü açıldı bazılarına set olundu.Vurgun ve soygun dosyaları uçuşmağa, siyaset tümden kokuşmağa, insanlarımızın “Türk Birliği”ne ilişkin umutlarının yerini giderek Türkiye için endişeler almağa başladı.

Siyaset böyle “neresinden tutsan elinde kalır” bir görüntü kazanırken bölücüler birden kudurdu.Dünden bugüne yapılan hazırlıklar Türk’ün iman duvarına toslayınca “Çekiç Güç” artık bölücülere aleni destek vermeğe başladı.Muhalefette iken Çeki güç’ün hain emeller taşıdığını söyleyenler bıçak sırtındaki oy dengeleri ile kurdukları hükümetleri yaşatabilmek için her defasında “bu son” deyip Çekiç Güç’ün görev süresini uzattılar.

İşte bütün bunlar güçlenen bir Türkiye’nin “Türk Birliği”ne gidecek yoluna engel olmak içindi.Gerçi orada güneydoğuda bir uydu devlet olursa iyi idi.Ama asıl önemlisi, güçbela yokedilen S.S.C.B. karşı blokundan sonra ondan daha güçlü bir blok oluşturacak olan “Türk Birliği”ni engellemek idi.Bu mümkün değildir, sadece bunu geciktirebilmek mümkündür.Akarsuların önüne duvar da örseniz yükselir, onu aşar ve bir gün denize ulaşır.

Ama kaytbettiklerimizin de farkındayız.Yaratılmış sorunlarımızdan ötürü umutla bize yaklaşan bu yeni Türk devletlerinin beklentilerini karşılayamadık.Türk Dünyası’nın zenginliklerini kurda kuşa yem ettik.

Biz bütün bunların idrakindeyiz.Öyle üçbeş kişi de değiliz, son 25 yıldaki iki kuşağın neredeyse yarısıyız.Şimdi birazımız orda burda, birazımız siyasetin dışındayız ama bu hep böyle olmayacak.

Uzak olmayan bir gelecekte rüzgarlar yeniden esecek, küller uçuşacak, altından yakıcı közler çıkacak ve demir dağları eritecek.

Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin !

A S A M  B Ü L T E N

U F U K  Ö T E S İ
 
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ