LİBERALİZM İFLAS ETMİŞTİR
Liberalizmin sözlük anlamını bir ansiklopediden şöyle
alabiliyoruz ; “Bireysel
etkinliklerde serbestliğe ayrıcalık tanıyan iktisat kuramı.” Bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” özdeyişiyle özetlenen liberalizm her çeşit
‘planlı’ ve ‘güdümlü’ iktisat denemesine, kişinin girişim ve özgürlüğü
adına karşı çıkar” (Grolier International Americana- Sayfa 198)
Ansiklopedilerde bu kelimenin açılarak anlatımlarında hep aynı esası görürüz.Bireysel
çıkarların toplumun genel çıkarlarının önünde olduğu, devlet müdahalesinin söz
konusu olmadığı, sadece rekabetin dengeleyici olduğu ve genelde “olabileceklerin
en iyisi” olarak tanımlanan bir iktisadi sistem. Fakat
gerçek böyle düz ve problemsiz değildir. Biz
biliyoruz ki rekabet her zaman dengeleyici olamamaktadır. Daha doğrusu, her zaman
rekabet olamamaktadır. 70'li
yılların 2. yarısında ürettikleri kadarını satamayan ve giderek stokları kabaran
madeni eşya sanayicileri, işerlerinde emeğin bekçisi olarak, devrimcilik adına,
enternasyonal işçi sınıfı adına temsil selahiyetini elinde bulunduran "Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)"e bağlı sendikaları bir şekilde
(?!) razı ederek greve sürüklemişler ve 9 ay süren o "büyük işçi direnişi"
(!) neticesinde fabrikalarını kapatmak zorunda kalmadan, işçi çıkarıp tazminat
ödemek zorunda kalmadan ve diğer hukukî ve iktisadî zorlukları yaşamadan stoklarındaki
"beyaz eşya"yı tüketmişler, grev başlarken ortalama 5-6 bin lira civarında
olan buzdolapları grevin son günlerine doğru artık 13-15 bin liradan satılır olmuştur.
Yani bir taraftan stokları tüketirken diğer taraftan karaborsa ile fahiş kârlar
elde ederek bir taşla birkaç kuş birden vurmuşlardır. Yine
70'li yıllarda, ülkenin içine düştüğü ekonomik sıkıntıyı topyekûn bir fedakârlıkla
aşmak gerektiği yolunda "kemer sıkma" politikası için çağrı yapan
devrin başbakanına yine o devrin işveren sendikaları konfederasyonu başkanı "ben
ancak pantolonumun kemerini sıkarım" deme pişkinliğini göstermiştir. 80'li
yıllarda ihracat artsın düşüncesiyle bütün kanun ve kuralların esnetildiği bir
ortamda zekâsını rahmani değil de şeytani kullanan insanların sağlı sollu "hayali
ihracat" darbeleri devleti groke duruma düşürmüştür. İhale yolsuzlukları,
rüşvetin başbakandan gelen "Benim memurum işini bilir" vizesiyle
kurumlaşması, bütün bunlar liberal sistemin tezahürleridir. 90'lı
yılların halen devam etmekte olan "vurgun tefrikaları"nı ise
taze hatıralar olduğu için hatırlatmak ihtiyacı duymuyoruz. Esasen
bu sistemde her türlü spekülatif kazanç meşrulaşmıştır ama, ülke ekonomisine olumlu
iştiraklerini varsaydığımızdan, bize nispeten daha meşru görünen sanayi işkolundaki
holdingler bile yasaların izniyle oluşturdukları paravan şirketleri batakta göstererek
ya da ortaklar cari hesaptan harcamalar yaparak ve diğer benzeyen yollarla "ancak
kendilerinin gerek gördüğü kadar vergi" vermektedirler. Serbestlik, yani
liberal sistem iktisaden özetle budur. Sosyal
ve kültürel boyutuyla liberalizm ise bundan da içler acısıdır. Oğluna
ve kızına söz geçiremeyen babaların vazgeçemedikleri evlat sevgisi onları adeta
kanser ederken, özgürlük ve serbestlik adına toplumdışı yaşamaya özenen genç insanlar
o kadar süratle çoğalmaktadırlar ki artık toplum dışı olmadıklarını, meselâ homoseksüel,
dönme, eroinman vs. olmalarına rağmen toplumun parçası olduklarını iddia eder
olmuşlardır. Ve kendileri gibi olmayanlar nezdinde de bu düşüncelere entellektüellik
ve çağdaşlık adına yandaşlar bulabilmektedirler. Ticarette
sözün senet olduğu dün kadar yakın günler çok çabuk gerilerde kaldı ve artık senedi
ve çekin kendisi dahi itibar görmez oldu. Geçiniz, Türk Lirası artık işlerlik
kaybediyor, dolar ve mark manav alışverişine kadar nüfuz etmektedir. Güvene dayalı
"veresiye alışveriş" hatıralarımızda kaldı artık. Tanzimat’tan
bu yana, "batılılaşma" adına fertçi zihniyetin empoze edildiği
bu toplum, kendisine yönetsin diye vekil olarak seçtiği insanlara da güven duymamaktadır
artık. Siyaset için değil de ticaret milletvekili olanlar parlamentonun çoğunluğunu
teşkil eder olmuştur. "Temiz
toplum" kampanyası toplumun tepkisiyle yön değiştirmiş, "temiz
yönetim" kampanyasına dönüşmüştür. Siyasette dürüstlük en çok prim yapan
özellik haline gelmiştir. Partilerin programları, iktisadî yönelimler, tercih
edilme sebebi olarak artık geri planlara düşmüştür. Ülkemizde
yaşadığımız örnekler ile iktisadî, sosyal ve siyasî olarak liberalizmin görüntüleri
işte bunlardır. Liberalizm, yani bir diğer deyişle serbestlik, işte budur. Biz
tabii ki devletin her şeye müdahil olduğu bağnaz "sosyalist"
sistem yanlısı değiliz. Fakat, teoride hudutsuz serbestlik esasına dayalı, devletin
müdahalesini hiçbir şartta kabul etmeyen liberal sistemde pratikte, batan özel
şirketlerin devlet tarafından (vergi kaçıramayan işçi, memur ve küçük esnaf gibi
toplum katmanlarının büyük çoğunluğunu teşkil edenlerin vergilerinden temin edilen
paralarla) kurtarılmasının gelenek haline geldiğinin de farkındayız. Şunu
net olarak söyleyebiliriz; Liberal sistem Türk toplumuna göre değildir. Başka
toplumlar bunu hazmedebiliyor olabilirler ama bize uymadığı rahatsızlık verdiği
bir realitedir. Bir başka
realite ise, liberalizmin "tekelci kapitalizm"in gençlik yaşları
olduğudur. Bu sürecin devamında vahşi kapitalizm vardır. KALKINMAYI
SAĞLAYACAK SİSTEM TOPLUMCU OLMALIDIR Toplumculuğu
bazı sözlükler sosyalizmle eşanlamlı gösterirler. Yani devletin bütün iktisadî
yapıyı kontrol altında tuttuğu bir sistem olarak tanıtırlar. Oysa
"toplumculuk" ifadesi tek başına bir sistemi anlatmadığı gibi
sosyalizm ile de eşanlamlı değildir. Toplumculuk bir ilkedir, bir karakterdir.
Esas olarak toplumun menfaatlerinin fert menfaatlerinin önünde tutulması, ferdin
menfaatlerinin toplum menfaatlerinin içinde gözetilmesi, korunması ilkesidir.
Toplumculuk MHP'nin
doktrini "Dokuzışık"ın temel umdelerinden biridir. "MHP
parti programı"nda toplumculuk şöyle özetlenmektedir; "Türk
toplumculuğu 'sosyal devlet', 'mutlu millet', 'sınıfsız toplum' ve 'adalet'
ilkelerin istikametinde milliyetçi düşüncenin sosyal hayata bakışını ifade
eder. Asırlar boyunca törelerimizin ve inançlarımızın bize kazandırdığı dayanışma
ruhundan doğan ve toplumumuzun çağdaş ihtiyaçlarına göre biçimlenen toplumculuk
anlayışı topyekûn sosyal meselelerimizin çözümlenmesinde tek çıkar yoludur. Yabancı
kültürlerin eseri olan sosyalizm, komünizm ve liberalizm gibi fikir akımlarının,
çağdaş toplumların meselelerini çözmekte gösterdikleri zaaf, hatta acz, insanlığı
her geçen gün çaresizliğe itmektedir. .................. Partimiz,
Türk-İslâm tarihi ve medeniyetinin bir geleneği olarak gördüğü ve çağdaş bir uygulama
ile devlet hayatına sokmayı planladığı 'Türk Toplumculuğu'nu milletimiz için gerileme
ve çöküşten kurtulmanın ve yükselmenin çaresi olarak görür." TÜRK
TÖRESİ VE İSLAM DİNİ TOPLUMCU BİR KARAKTERE SAHİPTİR İslâmiyet
öncesinde de "Türk töresi" belirgin bir toplumcu karakter taşımakta
idi. Orhun kitabelerinin
bir bölümünde Bilge Kağan, amcası ve kendi yönetim zamanlarından şöyle bahis etmektedir: "...
Babam kağan uçtuğunda kendi sekiz yaşında kaldım. O töre üzerine amcam kağan oturdu.
Türk milletini tekrar tanzim etti, tekrar besledi. Fakiri zengin kıldı, azı çok
kıldı. ................ Ölecek
milleti diriltip besledim. Çıplak milleti giydirdim. Fakir milleti zengin kıldım.
Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kıldım..." Nihal
Atsız, Orhun kitabeleri, Dede Korkut hikâyeleri ve benzeyen tarihi kaynakları
esas olarak Orta Asya Türk tarihini "Bozkurtlar" (Bozkurtların Ölümü-Bozkurtlar
Diriliyor) isimli eserinde romantize ederken, Türk kağanlarının, çadırlarını yılda
bir kere yağmalattırarak toplumun gelir dağılımına hassasiyetlerini ortaya koyduklarına
işaret eder. İslâmiyet sonrasında
Türk töresi, İslâm dininin toplumcu hüviyetinden kaynaklanan yeni toplumcu anneler
kazanmıştır. Mesela siftah yapan bir esnaf bir sonraki müşteriyi siftah yapmayan
komşusuna gönderirdi. İslâmiyet
"Kur'ân" kaynaklı şöyle bir anafikre sahiptir: "Servet, zenginler
arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın" (59. Sure, 7. Ayet) Bu
amaçlardır ki, İslâm dininde zekât, sadaka, fitre ve iane gibi kurumlar vardır.
Bakara sûresi 219. Ve 220. Âyetlerde Allah (C.C.) resulüne "Sana mallarından
ne kadarını vereceklerini soruyarlar; de ki, sizi sıkıntıya sokmayacak kadarını
verin" buyuruyor. İslâmi
esaslar ile yönetilen toplumların gelir dağılımları zekat, sadaka, fitre gibi
kurumlara rağmen, hesaba katılmayan güçlerin etkisiyle dengesini kaybetmişse,
millî gelirden emeklerinden fazla pay alanlar var ise, idareciler tarafından,
devlet tarafından iane kurumu işletilerek bu gibilerin tekrar toplumun genel seviyesine
yakınlaştırılması dengenin tekrardan sağlanabilmesi icabeder. Yine
bir hadis-I şerifte Hz.Muhammed (S.A.V.) "Komşusu aç iken tok yatan bizden
değildir" der. Bu benzeri
çokça âyet ve hadis vardır. Ve bütün bunlar İslâm dininin toplumcu bir karaktere
sahip olduğunu göstermektedir. Türk
milleti esasen toplumcu bir karakter taşıyan töreye sahip olduğu için yine toplumcu
bir karakter taşıyan İslâm dinini çok kolay kabullenmiş ve İslâm dininin gleir
dağılımına ilişkin kurumlarını da içtenlikle sahiplenmiş ve töresine katmıştır. Ta
ki sömürgeciler, emperyalist güçler, tanzimattan bu yana Osmanlı Türkleri'ne fertçi
zihniyeti empoze etmişler. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" felsefesini
kabul ettirme gayretinde olmuşlardır ve giderek Türk milletinin güzel harsları,
örf ve ananeleri küllenmiştir. Fakat,
bazı özel ve önemli durumlarda ortaya çıkmasından biliyoruz ki, bu yüce millet
özdeğerlerini küllerin altındaki kor gibi saklı tutmaktadır. Ve
bu külleri uçuracak rüzgârın eseceği günler yakın gibi görünmektedir. MHP
TOPLUMCUDUR "Dokuz
Işık" doktrininin temel umdelerinden biri toplumculuktur. Nitekim
MHP parti programı toplumculuğu vazgeçilmez olarak kabul etmekte ve takdim etmektedir. MHP'nin
iktisadi çözümlerinde "millet sektörü" örneği gibi toplumcu projeler
vardır. Ve nihayet; MHP
Genel Başkanı Sayın Alparslan Türkeş'in MHP 4. Olağan kongre açış konuşmasının
daha ilk paragraflarında müjdelediği ve "MHP olarak hepimizin özlediği yeni
düzeni kuracağımızı açıkça taahhüt ediyorum" diyerek vurguladığı yeni düzen,
MHP'nin iktisadî, sosyal ve siyasî söylemlerini içeren "MİLLİYETÇİ-TOPLUMCU
SİSTEM"dir. MHP kadroları
her hizmet noktasını yakaladığında; gerek Alparslan Türkeş'in başbakan yardımcılığı
sırasında uygulanması için gayret ettiği "toprak reformu" örneği ile,
gerek Gümrük-Tekel Bakanlığı'nın MHP'nin uhdesinde bulunduğu dönemlerde devlet
ve millet menfaatlerinin ölesiye sahiplenilmesi ile, ve her dönemde MHP milletvekillerinin
meclise takdim ettikleri kanun tekliflerinin özünde, ve gerekse MHP'li belediyelerin
şaibesiz, sosyal adaletçi bir hizmet anlayışı örneklemeleri ile, MHP'nin toplumcu
tavrını ifadede bırakmamış, icraata taşımıştır. lke
sathında yapılmış olan ısmarlama kongrelere rağmen Türkeş sonrasında, MHP delegasyonu
liberalleşme arayışlarını reddetmiş, Büyük Kongre' de Türkçü-İslâmcı-Toplumcu
çizginin, hareketin doğuşundaki çizginin temsilcilerine yönetim görevi vermiştir. Nitekim
bu yönetim kadrosunun görevde bulunduğu bu güne kadar olan dönem içerisinde söylem
ve icraatları bu istikamette olmuştur. Evet...
MHP toplumcudur! Böyle kalacaktır! VE
FAKAT... Son genel seçimlerin
öncesinde MHP çok süratli bir büyüme hızını yakalamıştı. Çünkü; “Sovyetler
Birliği’nin dağılması 1944’lerden beri bunu söyleyegelen Türkeş’i haklı çıkarmıştır.Türkeş’in
50 yıllık, MHP’nin 30 yıllık söylemi olan “250 milyonluk Türk Dünyası”nın varlığı
gün ışığına çıkınca tarihin teslim ettiği bu hak Türkeş’in şahsında MHP’nin fevkalade
teveccüh görmesine sebep olmuştur. Ayrıca,
son yıllarda Türk dış siyaseti Kıbrıs’tan başlayarak, Azerbaycan’da, Bosna’da,
Ege ve Batı Trakya’da, güneyde-kuzeyde her yanda ittifak içindeki düşmanla karşılaşınca
herkes için milliyetçi olmak gereği hasıl olmuştur.İşte bu da MHP’nin söylemlerini
bütün Türk Milleti’nin söylemi haline getirmiştir. Ve
hepsinden önemlisi, son on yılda binlerce cana mal olan, katliamlar yaşatan, her
köye-her kasabaya şehit cenazesi gönderen, ülkenin bir bölümünü yaşanmaz hale
getirip insanlarını göçe zorlayan terör belasına yalnızca Türkeş’in çözüm getirebileceği
inancı son birkaç yıldır halkın akın akın MHP’ye katılmasını sağlamıştır.
Toplumun her kesiminden
gelen bu toplu iltihaklar MHP’ye parlak bir siyasi gelecek, iktidar ortaklığı
ve giderek tek başına iktidar olabilme görüntülerini vermeye başlayınca MHP için
daha dikkatli olmayı icap ettiren günler de başlamıştır. Çünkü
siyaseti meslek edinip bu yolla kolay zengin olmak sevdası taşıyanlar da bu parlayan
yıldıza iltifat etmeye, bünyesine girip mevki kazanmanın yollarını aramaya başlamışlardı. Oysa
MHP’ye 70’li yıllarda ve yasaklı yıllarda ve son dönemde emek koyan, emek koymuş
olan pek çok idealist insan ise mevcut görüntüyü “emeklerinin meyve vermesi” olarak
değerlendirip ( ki bunda haklıdırlar ) mutlu olmakta idiler.Bu hazzın sarhoşluğundan
olsa gerek, bu süratli büyümenin getirdiği liberalleşme, düzen partisi olma, diğer
sağ tandanslı partilerden bir farkı kalmama tehlikesini bir çoğu fark edememiştir. Ve
sonrasında, teşkilat tarafından doğruluğu tartışılan bir şekilde tahakkuk eden
aday tespitleri neticesinde, MHP kendi kriterlerine uygun olmayan bir çok milletvekili
adayını 1. ve 2. sıralardan meclise gönderecek oldu. %10 luk ülke barajının aşılamaması
MHP’nin kimlik kaybından endişe duyan teşkilat mensuplarına “her işte bir hayır
vardır” dedirtmiştir. Diyoruz
ki; Evet...MHP toplumcudur!
Ve fakat; bütün olumsuzluklara rağmen alabildiği %8 üzerinde kemikleşmiş bir oy
tabanına sahip, ideolojik hüviyeti olan, bu teşkilatın Türkiye’nin geleceğinde
söz sahibi olmağa mecbur ve muktedir olduğu herkesçe görülmüştür. Kişisel beklentilerle
bu insiyatifi değerlendirmek isteyen kişi ve guruplar için ise MHP’yi toplumcu
çizgisinden liberal bir çizgiye taşımak çabalarını devam ettirmek gereği vardır.
Çünkü ancak liberal çizgideki bir partide menfaat hesaplarına geçit bulabilmek
mümkündür. Bu tehlikenin varlığı seçim öncesinde ve sonrasında yaşananlarla sabitleşmiştir. Şimdi
dost-düşman herkes bilmelidir ki; MHP “Aksiyoner Türk Milliyetçiliği” fikrinin
siyasi temsil merciidir. MHP bir “halk hareketi”nin ismidir. MHP toplumsal menfaatleri
bireysel menfaatlerin önünde tutan, “sosyal adalet” ve “sosyal güvenlik”
vaadeden bir ideolojinin partisidir.Ve hep böyle olacaktır...Olmalıdır... İdeolojik
ve politik birikimi bunları idrake yeterli olan herkes için görev zamanıdır. Öncelikle
ve özellikle, hala hareketin dışında olan, 70’li yılların efsane gençlik liderlerinin
yuvaya dönmek zamanıdır. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin ! |