Onları anlayabiliyoruz...Geç tahakkuk eden adalet
adalet olmaktan çıkıyor ve alacaklılar bazen çaresizliklerine o kadar öfkeleniyorlar
ki “benim paramı ben yiyemiyorsam beni dolandırana da yar olmasın” diyerek, konu
ettiğimiz aracılara bazıları bütün alacaklarını hibe ediyorlar. Fakat piyasanın
yarı yarıya olduğu herkesçe biliniyor. Maalesef devletin bu sahadaki
aczi, hukuk sisteminin kifayetsizliği, bir sektör doğurmuştur, “çek senet tahsilatçılığı”.Bu
sahada çalışanlar eski “Dev-Sol”cular veya başka solcular olabilirler, eskiden
Ülkü Ocakları ile bağı olanlardan da olabilirler, ya da dini imanı para olan apolitik
insanlar da olabilirler. Fakat bunu yapanlar “ülkücü” olamazlar.
Neden olamazlar? Çünkü “ülkücülük” kelime karşılığı olarak Türkçe’ye Fransızca’dan
yerleşmiş olan “idealizm” ile eş anlamlıdır. İdealistlik, saygıdeğer bir amacı
kişisel menfaatlere tercih edebilmektir. İdealistlik ile bir alacağın tahsili
için kiralanabilen insanlar ne kadar bağdaşabilir. Duyuyoruz ki bu şahısların
bazıları alacak tahsiline gittikleri zaman “biz ülkücüyüz” diyorlarmış. (Borçluların
neden “biz daha çok ülkücüyüz” demediklerini de aklımız almıyor, madem ki ülkücüyüz
demekle ülkücü olunabiliyor?! ) Şimdi bu ifadeden kasıt ne? “Biz ülkücüyüz”
diyenler acaba çok kalabalık olduklarını, arkalarında sayısı belirsiz bir ordunun,
yani ülkücü teşkilatların bulunduğunu ve bundan dolayı dayanılmaz bir güce sahip
olduklarını mı söylemek istiyorlar. Hayır, onlar kaç tane kiralık insan yanyana
iseler hepsi o kadardırlar. Arkalarında öyle ideolojik teşkilatlar falan yoktur.
Hatta teşkilat ismi kullanmaya teşebbüs edenler, bizzat adını kullandıkları teşkilatlar
tarafından bulunarak bu davranışlarından vazgeçirilmektedirler. Bir de
bu ve benzeri gayrımeşru işkollarını değerlendirirken ülkücülük sıfatını ve herhangi
bir teşkilatın ismini kullanmadıkları halde mazilerinde bu teşkilatla ve camia
ile bir bağı olduğu için medya tarafından “ülkücü mafya” ve ülkücü baba” diye
lanse edilen insanlar var ki onlar da ( belki istemedikleri halde ) bu ideolojik
harekete zarar vermektedirler. Bize göre bu hareket topluma ne olduğunu
tam olarak anlatabildiği gün ne olmadığı da ortaya çıkacak ve bu olumsuz imajdan
da kurtulacaktır.
NEDEN DEVRİMCİ DEĞİL DE ÜLKÜCÜ MAFYA ?
Bu soruya cevaben hemen söylenebilecek bir şey vardır
; “kamuoyu” oluşturan müessese medyadır ve medyada ülkücü hareketin lobisi yoktur,
devrimcilik ise her kademedeki medya mensuplarının büyük çoğunluğunun kravat gibi
bir medeniyet göstergesi olarak kullandığı aksesuardır. Bu ilişki samimi değildir,
art alanda hesaplar güden bir ilişkidir. Medyanın bu yapısı “ülkücü mafya-ülkücü
baba” yakıştırmaları için bir sebeptir ama tek sebep değildir. Bir başka
sebep daha var ki, belki asıl sebeptir ve diğer sebeplere kaynak olan ana sebeptir
; Bize göre, devlet illegal sektörlerdeki büyük gelir imkanlarının Dev-Sol
ve PKK gibi kendisine kurşun sıkan örgütlere kaynak teşkil etmesini istemiyor.
Bunda da haklıdır. “12 eylül” sonrasında idari mekanizmanın devlet menfaatleri
ve toplumsal çıkarlar adına mağdur ettiği 70’li yılların “vatan bekçileri”, bundan
duydukları hayal kırıklığı ile çeyrek ömürlerini ceza yatan insanlar, yeniden
hayata başladıklarında ayak uydurmakta güçlük çektiler. Genellikle üniversite
bitmemiş, ünvan yok, meslek yok, dünyaya bakış açısı olarak da herkes gibi yaşayabilmek
için bir hazırlık yok. Bir tek vasıf var ; ideolojik savaş yıllarının ve sonrasındaki
cezaevi hayatlarının ya da kaçak yaşanan zamanların kazandırdığı bağışıklık ile,
tecrübe ve cesaret ile, tehlikeli bir hayat tarzını kabullenebilmek..
İşte bu insanlardan bazıları, devletin ilgili kurumlarının belki gözünü yumması
ile, belki zaman zaman destek olması ile yol bulmuş yürümüş. Başlangıçtaki beş
on kişilik teşkilatları ile giderek güçlenmişler ve bu gayrımeşru sektörlerde
söz sahibi olmuşlar. Biz isterdik ki devletin ve sistemin böyle zaafları
olmasın, hukuk tam işlesin, adalet gecikmesin, sosyal güvenlik tam tahakkuk etsin,
eğitim bütünüyle milli olabilsin, basın ve sivil toplum örgütleri ve diğer güç
odakları devletin yanında olsun, devleti zaafa uğratmasın ve bu illegal sektörler
hiç oluşmasın. Ama var ve birileri buraların ekmeğini yiyecek. PKK’lılar
hariç hiçkimse bu gelir kaynaklarının PKK’ya akmasını istemez. Biz de istemiyoruz,
devlet de istemez. Hadisenin özü budur. Müsterih olunacak bir şey vardır,
bu kabil insanlar kişisel menfaatleri için devlet ve millet aleyhine şeyler yapmazlar.
Muhtemeldir ki devletin bazı birim ve kurumları bu insanlardan bazılarını
zaman zaman devlet menfaatleri için değerlendirmektedirler. Çünkü değişik kaynaklardan
bunlar sıkça iddia edilmektedir. Böyle olması her iki taraf açısından da ayıpladığımız
bir husus değildir. Ama tercih ettiğimiz şekil de bu değildir.Keşki bunlara ihtiyaç
duyulmasaydı. Ülkemiz ve ulusumuz muhteşem bir geleceğin “Türk Birliği”nin
arifesinde bin türlü düşmanla boğuşurken yaşanan zorluklar ve zorakiliklerdir
bunlar. Bir gün biteceğine inancımız tamdır. Tanrı Türk’ü korusun ve
yüceltsin ! |