TÜM YAZILARI

Kurultay Gazetesi

Dünden Yarına Doğru
Neden Yanyana Değiliz
Güneydoğu Neden Böyle
Senet Mafyası Hakkında
Öğrenci Hareketleri
İdeal Askerleri Ve...
Bir Bayrak Rüzgâr...
Haydi Bu Oyunu Bozalım
Takke Düştü
MHP Gelecekten...
Özelleştirme Bakü...
İhtiras Kimin Diyeti ki...

Vadettiğimiz...

Burjuva Solcular Ve...
Liberalizm - Toplumculuk
Türk'ün Adaleti
Birgün Mutlaka

Bozkurtlar Ve Diğerleri

Ülkücülük Adaleti...
Yazılarımdan
Buzdağının İhtişamı
Eğri Yolda Doğru...
Siyasette Cironto Olmaz
Kim Kazanacak Yada...
İtidal
Yazık
Susmak Zamanı
Ülkü Ocağımız
6 Temmuz'da Aklanmak
Taşlar Yerine Oturuyor
Yeni Bir Başlangıca...
Yavuz Ve Midillli
Öncelikler
Nafile Gayretler
İl Kongreleri
İst. Kongresine Doğru
Kaderleri Birleştirmek
Olanlar Olabilecekler
Emeklerimiz, Çocuklar...
İst. Kongresi Hakkında
Bozkurt'un Adı MHP
Adrese Teslim Mektuplar
Şayet
Emperyalizmin Tarifeli...

Başkanlık Sistemi ve...

RP nin İki Yüzü
Yerel Yönetimler Yasası
23 Kasım'a Doğru
Başörtüsü, Eşber Ve...
Yiğidin Hakkı
 

KURULTAY GAZETESİ YAZILARI

 

BAŞ ÖRTÜSÜ, EŞBER VE İNSAN HAKLARI

03.11.1997

 

İstanbul Üniversitesi’nde okuma hakkını kazandıkları halde başları örtülü olduğu için Üniversite Rektörü Prof. DR. Bülent BERKARDA tarafından kayıtları engellenen kız öğrencilerin üniversite kapısındaki bekleyişleri devam ediyor.

ANAP, DYP ve RP teşkilatlarının birlikte gerçekleştirdikleri destek ziyaretinden sonra MHP İstanbul İl Başkanlığı, üniversite önünde partililerden ve üniversitedeki ülkücülerden oluşan kalabalık bir grupla bir basın toplantısı düzenlemiş, inanç mağduru kızlarımıza destek verirken üniversite yönetimini de protesto etmiştir.

Basına verilen bildiride her paragraf can alıcı ifadelerle dolu ama, biz konumuz itibariyle bir paragrafı dikkatinize sunuyoruz;

Devlete ve millete hakaret etmeyi alışkanlık haline getirenler için “düşünce özgürlüğü” adına özel af kanunları isteyen insan hakları havarileri neredeler? Burada insanlar daha düşüncelerini açıklama fırsatı bulamadan mahkum ediliyorlar. Sırf inançları gereği başlarını örtüyorlar diye, tehlikeli düşünceler taşıyorlar kanaatiyle, yargılanmadan ve savunma hakkı kullanmadan cezalandırılıyorlar.

Cilalı medya bu basın toplantısını kamuoyuna duyurmadı, basın bildirisinden de haliyle hiç söz etmedi. Cilalı medyanın gündeminde sadece Eşber var.

Eşber’e zulüm yapıldığını haykırıyorlardı ki, Eşber’in yargılanıp idama mahkum olduğu, cezasının müebbede çevrildiği, 14 yıl yattıktan sonra terörle mücadele yasasının çıktığı 1991 yılında sağlık durumu da gözönüne alınarak cezasının kalan kısmı yeni bir suç işlemesi halinde uygulanmak üzere şartlı tahliye edilmiş bir DHKP-C militanı olduğu, buna rağmen İstanbul’daki bir mitingde, pişmanlık duymadığını ifade etmiş, PKK’yı övmüş, gençleri PKK’ya katılmaya davet etmiş olduğu, bundan ötürü yeniden DGM’ye verilmiş ve hakkında yeniden mahkumiyet kararı verilmiş, buna rağmen (nedense?) tutuklanıp uygulamaya konulmamış olduğu, son olarak bir televizyon programında “ben buradayım, erkekseniz gelin beni yakalayın, cezamı verin” üslubunda devletin ilgili birimlerini görev yapmaya davet edince de mecburen tutuklanmış olduğu bilgileri, milliyetçi basında yer alınca, “Karınca ezmez Eşber” devlet ve millet düşmanlığı yapabilmek için iyi bir fırsat bulduğunu düşünen “insan hakları” çığırtkanlarının kucağında bir ateşten top oldu, atsalar olmuyor, tutsalar el yakıyor.

Bu hadisede Eşber’in PKK sempatizanı bir DHKP-C militanı olması sebebiyle saklanamayacak bir düşmanlık söz konusu fakat “düşünce suçu” kavramının arkasına saklanarak bölücülük yapanlar ve bu kapsamdaki yayınlar hayatiyetini ve faaliyetini devam ettirmektedirler.

Bize göre “düşünce suçu” kavramı iyice tartışılarak, Türk milletinin kabulleri çerçevesinde sınırları net bir şekilde belirlenmeye muhtaçtır.

Şimdi merak ediyoruz; medyada veya kamuoyu önünde bazen şöhret olmak sevdasındakiler bazen şöhretin şımarttıkları, devlete ve müesseselerine hakaret edebiliyorlar, hatta bazıları, Türkiye’nin bu konuda zaafları olduğunu gerekçe göstererek Avrupa Birliği’ne katılmayı hakketmediğini söyleyen Avrupalılara malzeme olsun diye, dış basına Türk Devleti’ni aşağılayan uyduruk açıklamalar yapabiliyorlar da bunlar “düşünce suçu” olabiliyorsa, biz de bu kişilerin ahlak zaafıyla üremiş “çok eşli anne” çocukları olduğu hakkındaki kanaatimizi bir televizyon ekranından isim zikrederek kamuya duyurma fırsatını bulsaydık bu bizim yaptığımız da “düşünce suçu”mu olurdu?

Ünlü ve gedikli düşünce suçlusu Yaşar Kemal hakkında böyle bir kanaatini televizyon ekranında dile getirenin vay haline. Eminiz ki en başta Yaşar Kemal hayranı başbakanımızın himayelerinde aleyhteki bütün hukuk maddelerinden istifade edileceği muhakkaktır.

Kimse böyle bir davranışı “düşünce suçu” kapsamında göreceğini, cezasız kalmasının uygun olduğunu söylemez.

Herkesin karısı kızı kendine namus olmak durumundadır. Ama, devleti de namus bilen, devletin bekası için ölenleri bağrına basan, kahraman ilan eden bir toplumda, devlete hakaret etmek, onu aşağılamak gayretleri de aynı kategoridedir.

Devletin kanunları bu hakaretlere izin verse dahi kamu vicdanı izin vermez. Bu kişilere sahip çakın siyasi partilerin yaşadıkları erime süreci buna göstergedir.

Türk milletinin sağduyusu bu benzeri iç ve dış düşmanlar karşısında bir refleks geliştirmiş ve “ülkücü hareket”i bağrından çıkarmıştır.

İşte ülkücü hareket doğru yerde, insan haklarının gerçekten ihlal edildiği yerde, İstanbul Üniversitesi’nin önünde, insan haklarına sahip çıkmış ve dosta düşmana şu mesajı vermiştir;

“Türkiye’nin geleceğinde biz varız. Biz Türk milletine çelişkili ve ikiyüzlü olmayan ‘tam demokrasi’ vaadediyoruz. Keyfi uygulamaların yapılamadığı, hiç kimseyi kayırmayan bir hukuk düzeni ve adalet vaadediyoruz.”

Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin!

A S A M  B Ü L T E N

U F U K  Ö T E S İ
 
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ