Riyakarlığın
adı takiyye oldu. Kimileri
RP’nin iktidarda gerçek yüzünü gösterdiğini söylüyor, kimileri ise ( örneğin Mesut
Yılmaz ) RP’nin tam iktidar için yatırım yaptığını, muhalefet dönemlerindeki söylemleri
ile çelişen, hatta zıt uygulamalarla iktidarda meşrulaşmak gayretinde olduğunu
söylüyor. RP’nin ve Erbakan’ın
söylem ve uygulamalarındaki bu tenakuz medyaya ve özellikle karikatüristlere sürekli
konu oluyor ama Erbakan’ın ve RP’lilerin pişkinliği hayret verici. RP
ve Erbakan’ın gerçek yüzünün iktidardaki mi yoksa muhalafetteki yüzü mü olduğu
sorusuna herkes gibi bizim de verecek bir cevabımız vardır ama, daha dikkate değer
bulduğumuz Erbakan ve kurmaylarının yüzsüzlüğüdür. Biz
bu Erbakan’ı MC dönemlerinden de tasdikli olarak tanırız.Hatta 1. ve 2. MC’ler
öncesi üniversite yıllarımızda MSP ( RP’nin o zamanki adı ) yandaşı gençlerin
kaypak ve riyakar tavırları gelecek günlerin göstergesi olmuştu o günleri yaşayanlara. MC
iktidarlarında, Erbakan’ın seçim vaadlerinde yer alan konuların dahi hükümet tarafından
uygulamaya konma teşebbüsleri olduğunda, “karşılığında filan genel müdürlüğü vermezseniz
ben bu kararnameye imza atmam” tavırlarını, Demirel ve Türkeş’in yakın çevrelerinde
Erbakan’la ilgili sohbetlerinde halen hayretle anlattıklarını duymaktayız.O kadar
ki ; Demirel 80’li yıllardaki siyaset yasağı sonrasında yeniden hükümet kurma
görevi aldığında, sağ basının topyekün baskısına, hatta herkesin bu iş kaçınılmaz
gözüyle bakmasına rağmen MHP ve IDP ittifaklı RP ile hükümet kurmak yerine, içinde
HEP ( bu günkü HADEP ) in bulunduğu SHP ile ortaklığa giderek SHP’liler dahil
herkesi şaşırtırken kişisel sohbetlerde dile getirdiği tek gerekçenin, Erbakan’ın
“fevkalade uyumsuz ve asla güvenilmez bir kişi olduğu” bahse konudur. Demirel’e
çok yakın köşe yazarları onun bu kararına mesnet teşkil eden kanaatiyle ilgili
anektodlarını zaman zaman satıraralarında okuyucularına aktarmaktadırlar. Hasılı
70’li yıllarda siyaseti izleyenler Erbakan’ın ne olup ne olmadığını o günlerden
bilirler.O Erbakan ki , daha 70’li yıllardaki seçimlerde söylemeye başlamıştı,
son seçim dahil her seçim duyduk ağzından, “bu bir seçim değildir, bu müslüman
olanlarla olmayanların sayımıdır” diyerek kendisine oy vermeyenleri tümden kafir
ilan etmiştir. Bu sakat
mantık, toplumun dini duygularını istismar etmek niyetinin en bariz göstergesidir.Ama
bu tek gösterge değildir, sayısız çarpıcı örnekten biridir. İlk
aklımıza gelen, faizde batan “Bosna paraları”... Bu
Refah değilmidir ki, Bosna’daki katliamda parçalanmış insan bedenlerinin fotoğraflarını
afiş yaparak evlerimizin, işyerlerimizin karşısına yapıştırdıktan sonra incinmiş
yüreklerimizin üzerine eli makbuzlu ordularını gönderen?Özellikle Almanya’daki
yurtdaşlarımızdan temin edilen milyonlarca mark dahil bütün yardımseverlerin parasını
biz Bosna için silah ve cephane oldu, yaralılara ilaç oldu diye bilirken RP’nin
mutemedi adına faize yatırıldığını ilahi bir tesadüf eseri, bu “yüksek faiz”ci
banka batınca öğrenmiş olduk.Ama Erbakan pişkin pişkin “sizi gidi faizciler, sizi
gidi rantiyeciler..” diye sataşmalarına devam etmekte. Eşi
Nermin hanım da siyasete yakın.Başbakan eşi olarak RP’li hanımlara yaptığı bir
konuşmada konuttaki israfı önlediklerini, böylece herkesin hayali dediği “denk
bütçe”ye kaynak yarattıklarını söylerken, kızlarına yaptıkları masal gibi düğünü
hatırladık birden.Erbakan’ın memur maaşından nasıl temin ettiğini açıklamakta
güçlük çektiği muazzam servetine yakışan bir düğündü doğrusu. Hac
mevsiminde ve kurban bayramlarında her yıl devlet kurumları ile RP teşkilatlarının
çekişmesi yaşanır.Herkes bilir ki hac organizasyonları ve kurban derileri RP’nin
önemli gelir kaynaklarındandır. Gerçi
( faizde batan Bosna paraları gibi ) herkesin bilmediği başka gelir kaynakları
da vardır ya, onların da zaman zaman bombası patlamaktadır.Erbakan’ın olaylı Libya
ziyaretinde, Kaddafi’nin hakaretlerine seçim zamanında almış olduğu yüklü yardım
çekinin hatırına tahammül ettiğini hasbel kader öğrendik.Bakarsınız bir gün RABITA
ile ilişkisini de öğreniveririz. İmamı
bu olan cemaatin, seçimlerde sandık çalarak sahte oylarla seçimler kazandıklarını
(iptal edilen Fatih seçimi gibi), Kur’an üzerine yemin verdirerek kişi başına
yarım altın lira (rüşvet) karşılığında oy sözü aldıklarını, buna benziyen türlü
çirkinlikler yaptıklarını da biliyoruz. Faiz
haram diye “kar payı” icat ettiler (kimi kandırıyorlarsa), vergi vermemek ve devleti
dolandırmak için ise bahaneleri; “dar-ül harp’teyiz, mübahtır”(!). Zina için ise
bir gecelik imam nikahları çözüm olmuş. Bu
kokuşmuşluğa rağmen bu insanların dürüstlük adına, İslam adına sahne alabilmeleri
hayret vericidir. Bana göre
dini kisve ile menfaat temin etmek, yani “din ticareti” yapmak kadın ticareti
yapmaktan daha aşağılıktır.Fetva mercii değilim ama daha da günah olduğunu zannediyorum. Allah’ın
hikmetinden sual olunmaz.Bütün bunlara rağmen bu insanlara iktidar kudreti nasip
etmesi ola ki teşhir içindir, hala göremeyen gözler de görsün içindir ; Bu
Erbakan ki, başbakan olabilmek için, her türlü hakareti yakıştırdığı, hırsızlığını
diline doladığı, yolsuzluk dosyalarını meclise verdiği Çiller ile ortaklık yapmakta
bile bir beis görmemiştir. Bu
Erbakan ki, iktidar öncesi “ihanet anlaşması” olarak nitelediği, “biz iktidar
olursak yırtıp çöpe atacağız” diye söz ettiği İsraile uçuş eğitimi imkanı veren
anlaşmayı kabullenmekten öte daha kapsamlı bir ikinci anlaşma daha imzaladı.Önceki
anlaşma ihanet idiyse bu ne ola? Bu
Erbakan ki, muhalefette iken “Çekiç-güç” konusunda partisiyle birlikte net bir
menfi tavıra sahipken iktidar olduklarında, ANAP’ın bir aylık süreye indirdiği
Çekiç-güç oylamasını 5 ay için olumlu olarak oylamış, buna gerekçe olarak da “güvence
aldık, hemen yarın Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını açacaklar, biz oradan
para kazanacağız, karşılığında da Çekiç-güç’e son olarak 5 aylık süre verdik”dedi.Boru
hattını hemen açmadılar.Zaten konuyla ilgilenenler bilirler ki boru hattının açılma
kararını verecek olan B.M. bunu Irak’ın bazı şartları kabullenmesine endekslemişlerdir.Beş
ay sonra Çekiç-güç’ün yeniden oylanacağı gün bakalım neler yaşayacağız? Evet..
REFAHYOL iktidarı onca yaşanmış ve yaşanacak zararlarına rağmen, milletin RP’yi
tanıma şansı bulması açısından faydalı olmuştur kanaatindeyiz. Bu
Erbakan ölmeden bir defa başbakanlık yapmayı kafasına öylesine koymuştu ki, bunun
bedeli ne olsa öderdi.Hırsından artık hırçınlaşmış, “ben iktidarı alacağım, kanlı
mı olacak kansız mı ona siz karar verin” diye ülkenin nüfuz müesseselerini tehdit
etmeğe başlamıştı. Oysa
biz hatırlarız, Güngör Mengi de, sonra Ertuğrul Özkök de yazmıştı; Kızılcahamam’da,
Boyabat’ta, Ezine’de toplu halk hareketleri toplumsal patlamaları işaret ederken,
Türkeş’in istese bu atmosferde bir halk ihtilali gerçekleştirebilecek gücü olduğunu
ve fakat bütün parti liderlerinin itiş-didiş kavgaları devam ederken Türkeş’in
seçkin bir devlet ve siyaset adamı olarak herkese itidal tavsiye ettiğini, birlik
çağrıları yaptığını.Her iki yazar da kendileri farklı düşünce çizgisinde oldukları
halde, Türkeş’in bu davranışının fevkalade takdire layık olduğuna işaret etmişlerdi. Bir
gün asil davranışlar ödülünü alacaktır ve riyakarlar da cezasını bulacaktır umarız.
Tanrı Türk’ü korusun ve Yüceltsin ! |