“Başkanlık
sistemi” Türkiye’nin gündemine bir MHP tezi olarak ve çeyrek asır önce girmiştir.
Sonrasında bir kez Özal’la, şimdi de Demirel’le ülkenin gündemine tekrar sokulmuştur. Biz
Özal ve Demirel’in “Milliyetçi-Toplumcu Sistem”den projeler alıp onları liberal
ajitasyonlara tabi tuttuktan sonra ‘sanki Amerika’yı yeni keşfetmiş gibi’ pazarladıklarına
birkaç kez şahit olduk. “Millet
Sektörü” kaynaklı, devleti stratejik yatırımlara ve sosyal hizmet sektörlerine
yönelten, sermayeyi tabana yayan bir “özelleştirme” kamuya bütün cazibeleriyle
takdim edildikten sonra - gurur abidesi olan Kardemir hariç - bir vurgun tefrikasına
dönen özelleştirmeler de buna bir örnektir. Başkanlık
sistemi ise Özal ve Demirel tarafından ne hikmetse ancak Cumhurbaşkanı oldukları
zaman fark edilmiştir. Her ikisi de Cumhurbaşkanlığı yaparken bu sistemin güçlü
bir iktidara, beraberinde kalkınma için gerekli olan cesur kararlara ve hızlı
uygulamalara imkan verdiğini fark edebilmişlerdir. Güçlü
iktidar..! Evet ama ; “Milli
devlet, Güçlü iktidar”. MHP’nin
çeyrek asırlık bu sloganı, çeyrek asırlık başkanlık sistemi teklifine bir ön şart
koymuştur, “Milli Devlet”... MHP
bu başkanlık sistemini teklif ederken, daha doğmamış olan, henüz kimselerce fark
edilmeyen etnik bölücülüğe, kendiliğinden çözüm getirecek olan “Tarım Kentleri”ni
de beraberinde teklif ediyordu. Tarım Kentleri o zaman uygulansa idi bölücü fikirlerin
istismara müsait bir altyapı bulması da imkansızlaşırdı, bölücü terörün uygun
bir zemin bulması da. Başkanlık
sistemi “yürütme” erkinin patronu olan Devlet Başkanı’nı halkın bizatihi kendi
oyları ile seçmesi açısından ve böylece kendi yönetimini -daha çok- belirleme
şansına sahip olması açısından, yani halkın yönetime katılması açısından, iyidir. Başkanlık
sistemi, güçlü iktidar, beraberinde cesur kararlar ve hızlı uygulamalar şansı
verdiği için de iyidir. Başkanlık
sistemi iyi olduğu için MHP’nin tezi ve teklifidir zaten.Ama, başkanlık sistemi
bir MHP iktidarına da mecburdur. Yoksa Özal gibi federatif sistem yanlısı, Demirel
gibi şapkasından kolayca vazgeçebilen insanların inisiyatifinde bir geçiş süreci
yaşanırsa hiç de umulanı vermez.
Burjuva-solcu entelektüellere hayran bir Mesut Yılmaz’la, yarı malı Amerika’da
olan çift pasaportlu Tansu Çiller de bunlardan iyi örnek değildir. Ülke
yönetimine bu tiplerin egemen olmağa devam ettiği bir süreçte başkanlık sistemi
Türkiye için risklidir. Hatta tehlikeye başarıdan daha yakındır. Bir
zamanlar İngiltere’nin dominyonu olan Amerika başkanlık sistemi ile federal devletini
kurarken zaten kolonilerden oluşan bir yapıdaydı. Buna rağmen “Birleşik Devlet”
geleneklerinin kolayca yerleştiği söylenemez. Uzun süren bir kuzey-güney savaşında
çok kan aktıktan sonra ancak ve federaller savaşın kazanan tarafı olduğu için
bu mümkün olabilmiştir.
İngiltere’nin -diğer adıyla ‘birleşik krallık’- Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer
dominyonları bağımsızlık kazandıktan sonra ve İrlanda, Galler, İskoçya artık fiili
durum olarak ayrı devlet statüsü kazandıktan sonra, yani kaybedilecek bir şey
kalmayınca, İngilizler giderek yarı başkanlık ve başkanlık sistemi yanlısı tercihlere
yöneldiler.Lortlar Kamarası İşçi Partisi tarafından kapatılınca kraliyet ailesi
ve ingiliz aristokrasisi artık devlet yönetiminde olmayacak. Aslında
bu örnekleri uzmanları değerlendirmeli. Gerek
başkanlık sistemi, gerek gümrük birliği ve benzeri bütün hayati konularda uzmanlar
halkın önünde tartışmalı, bütün fikirler açığa çıkmalı, siyasi partiler görüşlerini
kamuya ulaştırmalı ve ondan sonra da “halkoyu”na başvurulmalı. Bu
da MHP’nin tezidir ; temsili demokrasi yerine doğrudan demokrasi, halkın kendi
geleceğini direkt olarak belirlemesi,kendi yönetimine katılması. Ne
hazindir ki MHP yıllar yılı egemen çevrelerin güdümündeki medya yüzünden bu mükemmel
fikirlerini ve projelerini halka ulaştıramadı. Zaten 70’li yıllarda sömürgecilere
ve işbirlikçilerine karşı vatan bekçiliği yaparken kanlı katiller diye teşhir
edildik. Sonrasında hücreler, sonrasında siyaset yasağı geldi. Daha sonrasında
yeni badirelere tedbirli, korunaklı, suskun politikalar ve bu zeminde filizlenen
liberal milliyetçiler. Şimdi
başa dönüşün köprüsündeyiz, bu kongreler süreci de bitecek ve biz uzun bir zamandan
sonra, başkanlık sistemi de dahil bütün projelerimizi anlayarak, anlatarak siyaset
yapacağız. Ve böylece
iktidar olacağız... Ve “yeni
ufuklara doğru” doludizgin koşacağız. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin
! |