17 / 02 / 1999
Erbakan'ın son varyasyonları
onun hakkında artık hem halkta ve hemde Fazilet/Refah
teşkilatında kabul görmeğe başlayan bir kanaatin teyidi,
hatta tescili oldu;
Hoca, "ben yoksam Fazilet de olmasın" diyecek kadar,
beraberinde "benim çıkarlarım olmayacaksa Türkiye'nin
çıkarları hiç olmasın" diyebilecek kadar ihtiraslı bir
kişiliğe sahiptir.
İhtirasları gözünü öyle karartmış ki, basit akılların
bile görebildiği olmazları, olsun diye zorluyor.
Gözünü öyle kara bürümüş ki, o teşkilatta kendisi kadar
taban bulmuş olan Tayyip Erdoğan'a açıkça cephe açıp
kendi tabanını "az olsun benim olsun" noktasına
zorlamakta.
Oysa Tayyip'e "el" verip kalan ömründe onun idaresini,
dolaylı olarak Fazilet/Refah'ın idaresini kendi elinde
tutmak ne kadar kolaydı.
Nasibi değilmiş.
Şimdi ise son yanlışlarını yaptı, adeta bindiği dalı da
kesti. Artık Fazilet'liler ona karşı olabilmenin meşru
zeminini yakalamış oldular. Artık teşkilatın tabanı
ihtirasın bu çirkin boyutları karşısında vefa
duygularının baskısından kurtulabilecekler ve
Erbakan'sız bir yürüyüşü tercih edebilecekler.
Erbakan, Çiller karşısındaki Cindoruk gibi "aslı ihtiva
ettiğini" iddia eden ayrı bir parti ile siyaset yaşamını
devam ettirmek şansına da sahip değil. O, böyle güdük
tatminlerden bile uzak kalmak zorunda.
Türkiye onu hiç özlemeyecek.
Türkiye onu unutacak, umursamayacak.
Ama ona bu umursamazlık çok acı gelecek, ihtirasının
bedelini ödeyecek.
...............
Mesut Yılmaz bir "sessiz çoğunluk" şarkısı söylüyor.
Liberal seçmenin sessiz, ilgisiz ve tepkisiz olduğu bir
gerçektir.
Bize göre sandığa gitmeyen %30-40 seçmenin 10'da 9'u bu
liberal seçmendir.
Peki bu sessiz çoğunluğu kim sessiz çoğunluk yaptı?
Bunların sesini kim kıstı?
Onyıllardır bu ülkeyi yöneten liberal zihniyet değil mi?
İşte böyle... Ne ekersen onu biçersin.
.................
İktidarda olmanın doğal avantajlarına "talihin yaver
gitmesi" diye adlandırılabilecek rastlantılarla oluşan
başka avantajların da eklenmesi "Demokratik Sol
Parti"nin yelkenlerine rüzgâr dolduruyor.
Şimdilerde herkes Ecevit'in ne kadar munis ve mutedil
bir insan olduğundan, nasıl da olgun bir devlet adamı
olduğundan sözeder oldu.
Partiyi Rahşan hanımın yönettiğini, DSP'nin bir aile
partisi olduğunu da aynı gazeteler ve aynı yazarlar
yazmıştı.
Bizim asıl hatırlatmak istediğimiz ise adı "Demokratik"
olan bu partinin bahçesinde açan "çile çiçekleri"
DSP'nin rastlantılara dayanmış bu hızlı büyümesinin
Türkiye için taşıdığı potansiyel tehlikeyi
farkettiğimizde inşallah geç kalmış olmayız.
DSP Türkiye'yi perde gerisinden yönetmek isteyen
"oligarşi" için biçilmiş kaftandır.
Baraj korkusu sebebiyle blok seçmen olarak Alevi
cemaatinin oylarına yaslanan CHP, partisinin ötesinde
ülke için de tehlikeli bir gidişin sorumluluğuna
taşıyor.
Bir mezhep partisi görüntüsü yerleşirse istikbalde
karşıtlarına da zemin hazırlayan bir ayrımcılık
sözkonusu olur.
Bu ülke varolan suni ayrılıklarla başetmekte zorluk
çekerket bu gidiş gerçekten üzücüdür.
Ama CHP az bir oy eksiği ile barajın altında kalırsa bu
da başka bir üzücü sonuç olur.
2.5 milyon oyun Meclis'te temsil edilememiş olması dün
ne kadar adaletsizlik idiyse bu gün de o kadar
adaletsizliktir.
..............
"Derin devlet" MHP'nin Meclis'te olmasına karşı değil.
devlet ve millet düşmanı güçlere karşı MHP'nin varlığı
bütün milli unsurlar için vazgeçilmez bir tercihtir.
Ve fakat "derin devlet" MHP'nin parlamentodaki
varlığının 50-70 milletvekili ile sınırlı kalmasını
tercih eder. 150-170 olmasını istemez. Çünkü, sayısal
üstünlüğü yakalayan bir MHP "vurguncu düzen"e yönelik
radikal söylemlerini uygulamaya koyacaktır. Liberal
kapitalist sistemin yerine milliyetçi ve toplumcu bir
sistem getirecektir.
Çarkı bozacaktır.
Çarktan istifade edenler bunun için MHP'nin çok
büyümesini istemezler.
Ama korkunun ecele faydası yoktur.
MHP'nin iktidarı, Türk Birliği ve Türk'ün Cihan
hakimiyeti kaçınılmazdır.
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin! |