08 / 06 / 1998
Uydurma soykırım iddialarının Fransa parlamentosunda
onaylanması bir defa daha gösterdi ki; Devletler ve
milletlerin ilişkileri dostluklar esasına dayalı
değildir.
Devletlerin ve milletlerin kendi fayda ve menfaatlerini
gözeten ileriye dönük planları ve hesapları olur. Bu
hesaplar çerçevesinde diğer bazı devletlerle ve
milletlerle bazı zamanlarda yanyana bazı zamanlarda
karşı karşıya olmak durumundadırlar. Yani bu gün için
yan yana, bir diğer deyişle dost ve müttefik görünen
bazı devletlerin yada milletlerin yarın-öbürgün çatışan
taraflar olabilmesi pek mümkündür.
Türk'ün asil karakterinden doğan zaafı bu basit gerçeği
görmesine tarih boyunca mani olmuştur. Türk milleti
özdeğerlerinden esinlenerek milletler arenasında gerçek
anlamda dost ilişkileri hep aramış, riyakâr yakınlıklara
da iyiniyet temennisiyle hep gerçek dostluklarmış gibi
umutla sarılmıştır.
Bu yanılgı artık son bulmalıdır.
Çünkü tarih, bir nehrin üzerinde, çatalın bir ucunda
yüksek çağlayanların olduğu, diğer ucundan akan suyun
geniş yataklarda çalkantısız akıntılarla denize ulaştığı
yol ayrımına süratle yaklaşmaktadır.
Bir yanda birçok dünya devletinin Türkiye üzerine
yaptıkları senaryolarda örtüşen bir "Sevr" arayışı var,
diğer tarafta Türk'ün Cihan'a adalet getireceği günlerin
müjdecisi olan "Türk Birliği".
Bu Sevr arayışlarından Başbuğ Alparslan Türkeş ilk
sözettiğinde daha kimse olayın ne kadar ciddi ve vahim
sonuçlara gebe olduğunun farkına varamamıştı. Başbuğ
Güneydoğu'daki uluslararası destekli terörü anlatırken,
o müthiş öngörüşü ile, kürtlerin "Büyük Ermenistan"
projesinde bir figüran olarak kullanıldığını, Apo'nun da
Ermeni olduğunu söylemişti. Sonraları bunun gerçekliği
ortaya çıkmış ve basında da yankı bulmuştu.
Şimdi Sevr'den Demirel bile sözeder oldu.
O Demirel ki; her şeye ihtiyatlı yaklaşan, her şartta
olayları tabii karşılamak eğiliminde olan, statükoculuğu
herkesin malumu olan, o bile olayın ciddiyetini kavrayıp
kabullenebildi.
Basından öğrendiğimize göre; Fransız parlamentosunun
uydurma tarih yazma gayretleri esnasında bunun
sonuçlarıyla örtüşen sonuçlar doğuracak bir başka
gelişme daha yaşanmakta idi Avrupa'da.
Avrupa Konseyi Parlamentosu, Türkiye'nin Güneydoğu'sunda
yaşanan olaylarla alakalı olarak bir rapor hazırlatıyor.
Bu rapor önümüzdeki günlerde Strazburg'da toplanacak
olan Avrupa Konseyi Meclisi genel kurulunda görüşülecek.
Yaratılmış terörün kendisinden başlayarak hepsi
ısmarlama olan, bir senaryonun parçaları olan bu
gelişmeler, Güneydoğu bölgemizde "Yerel Demokrasi
Büroları" adı verilen, bir tür "sefarethane" işlevi
görecek olan temsilcilikler açmaya yönelik altyapıları
hazırlıyor.
Ermeninin sahte soykırım tezini dünya devletlerine birer
birer kabul ettirmesinden sonra gelecek olan tazminat
talebi ve akabinde toprak talebi senaryoları ile bu
"Yerel Demokrasi Büroları" hazırlıkları nasıl da eş
zamanlı, uyumlu gelişiyor.
Hepsi Sevr'in hazırlıklarıdır, bundan kimsenin şüphesi
olmasın. Basındaki tepkiler
Basın olaya duyarlı. İyi tepkiler verdi. Özellikle
solculuğu bilinen köşe yazarlarının dahi bu milli
meselede hadiseye fanatik solcu bir üslup yerine milli
hak ve çıkarlarımızı gözeten hakkaniyetli bir üslup
kullanmaları dikkat çekici ve umut verici. Hiç fire
vermediklerini söylemek mümkün değil. Değerli Necdet
Sevinç ağabeyim "Ajan okulları" olarak isimlerdirdiği ve
bir kitabının konusu olan yabancı menşeli kolej ve
üniversitelerin tedrisatından geçen bazı ısmarlama
aydınların bu benzeri günler için yetiştirildiğini zaten
biliyorduk. Ama azınlıkta kalmalarını giderek
yokolacaklarına bir işaret sayabiliriz.
Hadiseye milli bir gözle bakabilenlerin hepsinin
öngörüleri ve tespitleri aynı değil. Haliyle gelecek
için tavsiyeleri de farklılıklar arzetmekte.
Dikkat çeken ve çok rastlanan bir görüş te, Kafkas
petrol böygesinde Ermeni müttefikleriyle söz ve nüfuz
kabiliyetini artırmak isteyen Fransa'nın bu yanlış
tercihinden ötürü kayba düşeceği, mesela önümüzdeki 10
yıl için Türkiye'nin yapacağı 30 milyar dolarlık savunma
alımı ihalelerine katılma şansını kaybettiği görüşüdür.
Biz bu konuda endişeliyiz.
Rumlara S-300'leri satan Rusya'ya bu satışı durdurmaıs
halinde daha çok kazanacağı bir müşteri olabileceğimizi
bildirdik. Ola ki, şimdi de Fransa'ya "sen bu sahte
soykırım tasarısını senatoda kabul etme, biz de sana şu
boyuttaki savunma alımının garantisini verelim"
diyebileceğiz.
Çok kolay ve çok etkili olan "uçak açırma" eylemlerinin
önüne geçebilmek için dünya devletleri ulusararası bir
refleks geliştirmişler, teröristlerle pzarlık
yapılmıyor.
Bu davranış doğru ise, bizim bu kabil tavırlarla
karşılaştığımızda, baskılara ödün vermeyen, boyun
eğmeyen, belayı tercih etmeyen ama gerektiğinde beladan
kaçmayan, mukabil saları kartlarını kullanmaktan
çekinmeyen bir tarzımızın, üslubumuzun olması lazım ki
birileri durup durup bize bulaşmaktan çekinsin.
Tarih miletler mücadelesidir.
Biz herkesin haklarına saygılı olmak tavrımızı devam
ettirmeliyiz ama kendi haklarımızı korumak konusundaki
tavizsiz kararlılığımızı da herkese her vesile ile
göstermeliyiz. Tarih ne diyor?
Osmanlı arşivleri herkese açık.
Tarih bilimciler gerek Osmanlı arşivlerinden gerek diğer
ülkelerin tarih arşivlerinden incelemeler yapmağa imkan
sahibi. Ermeniye ısmarlama tarih yazmak isteyenler
birtakım sahte belge ve evraklar hazırlamış ama Türk
tarihçileri bunların hepsinin sahte ve düzmece olduğunu
kanıtlamışlardır.
Prof.Bernard Lewıs, Stanford Shaw, Heath Lowry, Alan
Fisher gibi dünyaca tanınmış seçkin tarihçi ve
akademisyenler 1988 yılında Ermeni iddialarını
cevaplayan, yalan ve yanlış olduğunu açıklayan bir ortak
deklerasyon yayınlamışlardır. Bu deklerasyonda devlet
tarafından verilmiş bir soykırım emrinin olmadığı,
savaşın trajik koşullarında karşılıklı toplu
öldürmelerin olduğunu ama bunu ilk kez, erkeksiz kalan
cephe gerisindeki Türk köylerine saldıran ermeni
komitacıların başlatmış olduğu, işgalci Rusların ve
Fransızların işgal ettikleri Türk topraklarında
Ermenilerin yaptıkları katliamlara seyirci kaldıkları,
bunun akabinde Osmanlı devleti tarafından bölgedeki
Ermenilerin Suriye ve Filistin'e göç etmeye
zorlanmasının tarih içinde benziyen ihanetlerle
karşılaşan diğer ülke ve ulusların da uyguladığı tabii
bir savunma davranışı olduğu, göç sırasındaki
çetecilerin saldırılarından devletin sorumlu
tutulamıyacağı, öldüğü söylenen Ermeni nüfusun da
abartıldığı kadar olmadığı gerçek rakamların
söylenenlerden çok az olduğu açıklanmaktadır.
Yine bir Fransız aydını olan Pierre Loti, Fransa'da
yayınlanması yasaklanan makalelerinde Ermeni
propogandasının tesiri altında kalan vatandaşlarına
Rusların ve Fransızların işgal ettiği bölgelerdeki
Ermeni ihanetini, cephe gerisindeki katliamlarını,
Türklerin ise olaylar karşısında çok sabırlı ve çok
adaletli davrandıklarını anlatmaktadır.
Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi tarih
profösörü Enver Konukçu konuyla ilgili olarak yaptığı
açıklamada; "Savaş sırasında Rus işgali altında bulunan
vilayetlerde Ermenilerin Türklere uyguladıkları
soykırıma ilişkin pek çok belge bulunmaktadır. Yörede
bir çok toplu mezar bulunmuştur. Bunu tüm dünya çok iyi
bilmektedir. Halen yerleri tespit edilen, açılmamış çok
sayıda mezar bulunmaktadır. Yurtdışındaki
bilimadamlarına kazılarla ilgili yaptığımız çağrılara
cevap alamadık. Gelsinler belgeyi de bilgiyi de onlara
sunalım." diyerek hem tarihe hem de batılıların bu
konudaki riyakâr tavrına ışık tutmuştur.
Bu konuda tarih bilgilerinin ve belgelerinin hakkaniyeti
bir şekilde derlendiği yeni yayınlanmış bir eser konuyu
öğrenmek isteyenlere tavsiye edebileceğimiz bir
kaynaktır.
Edille Yayınları tarafından piyasaya sunulan,
Hüdavendigar Onur'un "Tebaayı sadıka'dan Hayk'ın
çocuklarına Ermeniler" adlı eseri konuyu bölümler
halinde ele alarak değerlendiren başarılı bir çalışma.
Kitabın "Ermeni Mezalimi" başlıklı bölümü de, gerçekte
vahşetin Ermenilerce işlendiğini, Ermenilerin "yavuz
hırsız" misali tarihteki ihanetlerini ve katliamlarını
çarpıtarak toprak talebine zemin hazırladıklarını
anlatmaktadır. Boynumuz neden bükük?
Türk milleti tarih boyunca haklı ve adaletli olmağa özen
göstermiş olduğu halde düşman milletlerin yalan dolu
propogandaları karşısında milletlerarası arenada hep
boynu bükük kalmıştır.
Büyük devletlerin dünyanın geleceğine ilişkin
hazırladıkları plan ve programlar hep Türk milletinin
aleyhinedir. Çünkü güçlenen bir Türk devleti, hele
gelişmekte olan "Türk Birliği" ideali güçlü batılı
devletlerin azgelişmişleri sömürdükleri dünya düzenine
son verecek, dünyaya adalet getirecektir.
Maalesef uzun yıllardır ülkemizin siyasetinde etkin olan
isimler, ülkemizi yönetenler, bu basit gerçeğin farkına
varamamışlar kimi sırtını Amerika'ya dayamış içerde
kolay hükümet edebilmek için, kimi Almanya'ya. Yalancı
dostluklara hep aldanmışlar, neticede dış
politikalarımızı iç politika çekişmelerine alet ederek
milli menfaatlerimizi ve haklarımızı zayi etmişlerdir.
Böyle boynu bükük gezmek, haklı olduğu konularda dahi
meramını anlatamamanın çaresizliğini yaşamak, ağır
bedeller ödeyerek kazandıklarını masa oyunlarında
kaybetmek bu soylu milletin haketmediği bir durumdur.
Dış politikada devamlılık esastır. Omurgası değişmeyen,
önümüzdeki on yıllar için Türk'ün hak ve menfaatlerini
gözeten stratejiler içeren bir devlet politikası
olmalıdır. Hükümetler bu politikayı kendi belirledikleri
taktiklerle daha başarılı kılmak noktasında selahiyetli
olmalıdır. Yoksa değişen her hükümetle bu ülkenin dış
politikası da değişiklik arzeder. Nitekim yaşadığımız
başarısızlıkların altında yatan gerçek de budur.
Şimdi biz, Türk Milliyetçileri olarak, Türk dış
politikasının "Türk Birliği"ne ve Türk'ün Cihan
hakimiyetine endekslenmiş stratejileri içeren uzun
vadeli bir devlet politikası olarak belirlenmesinin
gereğine işaret ediyoruz.
Ve, milletimize boynu bükük gezmiyeceği günleri
vaadediyoruz.
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin! |