TÜM YAZILARI

Hareket Gazetesi

Dolu dizgin ufka doğru
Meslek odalarını da kazanmalıyız
Her çocuğunuz için bir ağaç dikin
Yol olursa kötü olur
İlkeli ilişkiler ikili ilişkiler
Her 3 mayıs'ta daha ileri
Ahtopotun en güçlü kolu
12'ye çeyrek mi var ?
Birer birer vurulsak da
Tam demokrat,  toplumcu, hukuk devleti
Sevr'in altyapısı hazırlanıyor !
Ormanlarımız yanmasın
Türk Boğazları yeni tüzük tasarısı
Liberalizm - Toplumculuk - MHP (1)
Liberalizm - Toplumculuk - MHP (2)
Biz bir halk hareketiyiz
Teşkilatların yapılanması hakkında

Seçim kapıda

Aday tespitleri
Nicelik değil nitelik
Kim ayrıldı ise o birleşsin
Son 20 yılın vurgun tefrikası (1)
Son 20 yılın vurgun tefrikası (2)
Son 20 yılın vurgun tefrikası (3)
30 eylül mali miladı
Faziletin iki yüzü
Ortalık toz duman
Büyük devlet olmak için
İyi ki MGK var
Aliyev ve Bakü-Ceyhan
Şayet...
Ekmek bıçağı ve başörtüsü
Aday olunuz
Böyle zamanlarda
Kirli ellerle olmaz
Şarkılarda ki erozyon
Selam olsun !
Katil'i unutmayın !
Bu kadar basit !
Demokrasi ve merkez yoklaması
Şimdi daha çok okumalıyız
Eyalet modeli mi, Türk Birliği mi
Barış için yürümek
Siyasetten...

Mutluluklara düşen gölgeler

HAREKET GAZETESİ YAZILARI

 
SEVR'İN ALTYAPISI HAZIRLANIYOR !


08 / 06 / 1998

Uydurma soykırım iddialarının Fransa parlamentosunda onaylanması bir defa daha gösterdi ki; Devletler ve milletlerin ilişkileri dostluklar esasına dayalı değildir.

Devletlerin ve milletlerin kendi fayda ve menfaatlerini gözeten ileriye dönük planları ve hesapları olur. Bu hesaplar çerçevesinde diğer bazı devletlerle ve milletlerle bazı zamanlarda yanyana bazı zamanlarda karşı karşıya olmak durumundadırlar. Yani bu gün için yan yana, bir diğer deyişle dost ve müttefik görünen bazı devletlerin yada milletlerin yarın-öbürgün çatışan taraflar olabilmesi pek mümkündür.

Türk'ün asil karakterinden doğan zaafı bu basit gerçeği görmesine tarih boyunca mani olmuştur. Türk milleti özdeğerlerinden esinlenerek milletler arenasında gerçek anlamda dost ilişkileri hep aramış, riyakâr yakınlıklara da iyiniyet temennisiyle hep gerçek dostluklarmış gibi umutla sarılmıştır.

Bu yanılgı artık son bulmalıdır.

Çünkü tarih, bir nehrin üzerinde, çatalın bir ucunda yüksek çağlayanların olduğu, diğer ucundan akan suyun geniş yataklarda çalkantısız akıntılarla denize ulaştığı yol ayrımına süratle yaklaşmaktadır.

Bir yanda birçok dünya devletinin Türkiye üzerine yaptıkları senaryolarda örtüşen bir "Sevr" arayışı var, diğer tarafta Türk'ün Cihan'a adalet getireceği günlerin müjdecisi olan "Türk Birliği".

Bu Sevr arayışlarından Başbuğ Alparslan Türkeş ilk sözettiğinde daha kimse olayın ne kadar ciddi ve vahim sonuçlara gebe olduğunun farkına varamamıştı. Başbuğ Güneydoğu'daki uluslararası destekli terörü anlatırken, o müthiş öngörüşü ile, kürtlerin "Büyük Ermenistan" projesinde bir figüran olarak kullanıldığını, Apo'nun da Ermeni olduğunu söylemişti. Sonraları bunun gerçekliği ortaya çıkmış ve basında da yankı bulmuştu.

Şimdi Sevr'den Demirel bile sözeder oldu.

O Demirel ki; her şeye ihtiyatlı yaklaşan, her şartta olayları tabii karşılamak eğiliminde olan, statükoculuğu herkesin malumu olan, o bile olayın ciddiyetini kavrayıp kabullenebildi.

Basından öğrendiğimize göre; Fransız parlamentosunun uydurma tarih yazma gayretleri esnasında bunun sonuçlarıyla örtüşen sonuçlar doğuracak bir başka gelişme daha yaşanmakta idi Avrupa'da.

Avrupa Konseyi Parlamentosu, Türkiye'nin Güneydoğu'sunda yaşanan olaylarla alakalı olarak bir rapor hazırlatıyor. Bu rapor önümüzdeki günlerde Strazburg'da toplanacak olan Avrupa Konseyi Meclisi genel kurulunda görüşülecek.

Yaratılmış terörün kendisinden başlayarak hepsi ısmarlama olan, bir senaryonun parçaları olan bu gelişmeler, Güneydoğu bölgemizde "Yerel Demokrasi Büroları" adı verilen, bir tür "sefarethane" işlevi görecek olan temsilcilikler açmaya yönelik altyapıları hazırlıyor.

Ermeninin sahte soykırım tezini dünya devletlerine birer birer kabul ettirmesinden sonra gelecek olan tazminat talebi ve akabinde toprak talebi senaryoları ile bu "Yerel Demokrasi Büroları" hazırlıkları nasıl da eş zamanlı, uyumlu gelişiyor.

Hepsi Sevr'in hazırlıklarıdır, bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Basındaki tepkiler

Basın olaya duyarlı. İyi tepkiler verdi. Özellikle solculuğu bilinen köşe yazarlarının dahi bu milli meselede hadiseye fanatik solcu bir üslup yerine milli hak ve çıkarlarımızı gözeten hakkaniyetli bir üslup kullanmaları dikkat çekici ve umut verici. Hiç fire vermediklerini söylemek mümkün değil. Değerli Necdet Sevinç ağabeyim "Ajan okulları" olarak isimlerdirdiği ve bir kitabının konusu olan yabancı menşeli kolej ve üniversitelerin tedrisatından geçen bazı ısmarlama aydınların bu benzeri günler için yetiştirildiğini zaten biliyorduk. Ama azınlıkta kalmalarını giderek yokolacaklarına bir işaret sayabiliriz.

Hadiseye milli bir gözle bakabilenlerin hepsinin öngörüleri ve tespitleri aynı değil. Haliyle gelecek için tavsiyeleri de farklılıklar arzetmekte.

Dikkat çeken ve çok rastlanan bir görüş te, Kafkas petrol böygesinde Ermeni müttefikleriyle söz ve nüfuz kabiliyetini artırmak isteyen Fransa'nın bu yanlış tercihinden ötürü kayba düşeceği, mesela önümüzdeki 10 yıl için Türkiye'nin yapacağı 30 milyar dolarlık savunma alımı ihalelerine katılma şansını kaybettiği görüşüdür.

Biz bu konuda endişeliyiz.

Rumlara S-300'leri satan Rusya'ya bu satışı durdurmaıs halinde daha çok kazanacağı bir müşteri olabileceğimizi bildirdik. Ola ki, şimdi de Fransa'ya "sen bu sahte soykırım tasarısını senatoda kabul etme, biz de sana şu boyuttaki savunma alımının garantisini verelim" diyebileceğiz.

Çok kolay ve çok etkili olan "uçak açırma" eylemlerinin önüne geçebilmek için dünya devletleri ulusararası bir refleks geliştirmişler, teröristlerle pzarlık yapılmıyor.

Bu davranış doğru ise, bizim bu kabil tavırlarla karşılaştığımızda, baskılara ödün vermeyen, boyun eğmeyen, belayı tercih etmeyen ama gerektiğinde beladan kaçmayan, mukabil saları kartlarını kullanmaktan çekinmeyen bir tarzımızın, üslubumuzun olması lazım ki birileri durup durup bize bulaşmaktan çekinsin.

Tarih miletler mücadelesidir.

Biz herkesin haklarına saygılı olmak tavrımızı devam ettirmeliyiz ama kendi haklarımızı korumak konusundaki tavizsiz kararlılığımızı da herkese her vesile ile göstermeliyiz.

Tarih ne diyor?

Osmanlı arşivleri herkese açık.

Tarih bilimciler gerek Osmanlı arşivlerinden gerek diğer ülkelerin tarih arşivlerinden incelemeler yapmağa imkan sahibi. Ermeniye ısmarlama tarih yazmak isteyenler birtakım sahte belge ve evraklar hazırlamış ama Türk tarihçileri bunların hepsinin sahte ve düzmece olduğunu kanıtlamışlardır.

Prof.Bernard Lewıs, Stanford Shaw, Heath Lowry, Alan Fisher gibi dünyaca tanınmış seçkin tarihçi ve akademisyenler 1988 yılında Ermeni iddialarını cevaplayan, yalan ve yanlış olduğunu açıklayan bir ortak deklerasyon yayınlamışlardır. Bu deklerasyonda devlet tarafından verilmiş bir soykırım emrinin olmadığı, savaşın trajik koşullarında karşılıklı toplu öldürmelerin olduğunu ama bunu ilk kez, erkeksiz kalan cephe gerisindeki Türk köylerine saldıran ermeni komitacıların başlatmış olduğu, işgalci Rusların ve Fransızların işgal ettikleri Türk topraklarında Ermenilerin yaptıkları katliamlara seyirci kaldıkları, bunun akabinde Osmanlı devleti tarafından bölgedeki Ermenilerin Suriye ve Filistin'e göç etmeye zorlanmasının tarih içinde benziyen ihanetlerle karşılaşan diğer ülke ve ulusların da uyguladığı tabii bir savunma davranışı olduğu, göç sırasındaki çetecilerin saldırılarından devletin sorumlu tutulamıyacağı, öldüğü söylenen Ermeni nüfusun da abartıldığı kadar olmadığı gerçek rakamların söylenenlerden çok az olduğu açıklanmaktadır.

Yine bir Fransız aydını olan Pierre Loti, Fransa'da yayınlanması yasaklanan makalelerinde Ermeni propogandasının tesiri altında kalan vatandaşlarına Rusların ve Fransızların işgal ettiği bölgelerdeki Ermeni ihanetini, cephe gerisindeki katliamlarını, Türklerin ise olaylar karşısında çok sabırlı ve çok adaletli davrandıklarını anlatmaktadır.

Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi tarih profösörü Enver Konukçu konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada; "Savaş sırasında Rus işgali altında bulunan vilayetlerde Ermenilerin Türklere uyguladıkları soykırıma ilişkin pek çok belge bulunmaktadır. Yörede bir çok toplu mezar bulunmuştur. Bunu tüm dünya çok iyi bilmektedir. Halen yerleri tespit edilen, açılmamış çok sayıda mezar bulunmaktadır. Yurtdışındaki bilimadamlarına kazılarla ilgili yaptığımız çağrılara cevap alamadık. Gelsinler belgeyi de bilgiyi de onlara sunalım." diyerek hem tarihe hem de batılıların bu konudaki riyakâr tavrına ışık tutmuştur.

Bu konuda tarih bilgilerinin ve belgelerinin hakkaniyeti bir şekilde derlendiği yeni yayınlanmış bir eser konuyu öğrenmek isteyenlere tavsiye edebileceğimiz bir kaynaktır.

Edille Yayınları tarafından piyasaya sunulan, Hüdavendigar Onur'un "Tebaayı sadıka'dan Hayk'ın çocuklarına Ermeniler" adlı eseri konuyu bölümler halinde ele alarak değerlendiren başarılı bir çalışma. Kitabın "Ermeni Mezalimi" başlıklı bölümü de, gerçekte vahşetin Ermenilerce işlendiğini, Ermenilerin "yavuz hırsız" misali tarihteki ihanetlerini ve katliamlarını çarpıtarak toprak talebine zemin hazırladıklarını anlatmaktadır.

Boynumuz neden bükük?

Türk milleti tarih boyunca haklı ve adaletli olmağa özen göstermiş olduğu halde düşman milletlerin yalan dolu propogandaları karşısında milletlerarası arenada hep boynu bükük kalmıştır.

Büyük devletlerin dünyanın geleceğine ilişkin hazırladıkları plan ve programlar hep Türk milletinin aleyhinedir. Çünkü güçlenen bir Türk devleti, hele gelişmekte olan "Türk Birliği" ideali güçlü batılı devletlerin azgelişmişleri sömürdükleri dünya düzenine son verecek, dünyaya adalet getirecektir.

Maalesef uzun yıllardır ülkemizin siyasetinde etkin olan isimler, ülkemizi yönetenler, bu basit gerçeğin farkına varamamışlar kimi sırtını Amerika'ya dayamış içerde kolay hükümet edebilmek için, kimi Almanya'ya. Yalancı dostluklara hep aldanmışlar, neticede dış politikalarımızı iç politika çekişmelerine alet ederek milli menfaatlerimizi ve haklarımızı zayi etmişlerdir.

Böyle boynu bükük gezmek, haklı olduğu konularda dahi meramını anlatamamanın çaresizliğini yaşamak, ağır bedeller ödeyerek kazandıklarını masa oyunlarında kaybetmek bu soylu milletin haketmediği bir durumdur.

Dış politikada devamlılık esastır. Omurgası değişmeyen, önümüzdeki on yıllar için Türk'ün hak ve menfaatlerini gözeten stratejiler içeren bir devlet politikası olmalıdır. Hükümetler bu politikayı kendi belirledikleri taktiklerle daha başarılı kılmak noktasında selahiyetli olmalıdır. Yoksa değişen her hükümetle bu ülkenin dış politikası da değişiklik arzeder. Nitekim yaşadığımız başarısızlıkların altında yatan gerçek de budur.

Şimdi biz, Türk Milliyetçileri olarak, Türk dış politikasının "Türk Birliği"ne ve Türk'ün Cihan hakimiyetine endekslenmiş stratejileri içeren uzun vadeli bir devlet politikası olarak belirlenmesinin gereğine işaret ediyoruz.

Ve, milletimize boynu bükük gezmiyeceği günleri vaadediyoruz.

Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin!

 

A S A M  B Ü L T EN

U F U K  Ö T E S İ