27 / 07 / 1998
Seçim kapıda...
Teşkilatların seçime ne kadar hazır olduğu mutlaka ki
mühim bir konudur.
Bir başka mühim konu da aday tespitlerinin kim
tarafından ve nasıl yapılacağıdır.
Bu konuda yasalarda ve tüzük hükümlerinde belirlenmiş
iki seçenek var;
Merkez yoklaması ve ön seçim.
Her ikisi de bazı şartlar dolayısıyla gerekliliği ortaya
çıkmış olan metodlardır.
Kaba hatlarıyla değerlendirirsek, ön seçim demokratik
olan ve genel itibariyle teşkilatı daha çok tatmin
edecek olan, neticeleri itibariyle de çoğunlukla daha
isabetli tercihlerin yapılabileceği metoddur.
Ama teşkilatın yeterince tanımadığı için tercih
etmeyeceği, oysa kendi ilgi sahasında uzman olan,
hayatta ve cemiyet ilişkilerinde başarılı olan, aday
olduğunda kişisel oy potansiyelini de MHP'nin oy
potansiyeline ilave edecek, seçildiğinde ise MHP'yi
temsil noktasında yeterlilik arzedebilecek, en azından
balansı bozacak bir uyumsuzluk sergilemeyecek birçok
kıymetli insan vardır ki hareket bu özel insanlardan
mahrum kalmamalı, mutlaka istifade etmeli ve böyle
insanlarla çoğalmalıdır.
Sadece teşkilattan yetişmiş ülkücü olanların seçtiği ve
seçildiği bir parti olursak iktidar için bir otuz sene
daha beklememiz icabeder.
Biz bir halk hareketiyiz. MHP'nin özdeğerlerini kırkıncı
yaşında tanımış ve benimsemiş, kendi kişisel
özdeğerleriyle örtüştüğünü farketmiş olan insanların da
hemen iştirak edebildiği, hakedenlerin hakettikleri
ölçüde bir mevkide bu harekete hizmet verme şansını
bulabildiği bir yapımızın olması doğaldır ve gereklidir.
Öyleyse böyle özel insanların herkesçe tanınmadığı için
teşkilatın süzgecinden geçememe ihtimalini de ortadan
kaldırmak gereklidir.
Bu doğru...
Ama bu doğruya sığınarak bütün adayların genel merkez
yöneticilerince belirlenmesi de yanlış olur.
Böyle bir eğilimin var olduğunu zannetmiyoruz. MHP'nin
bu günkü yönetiminin böyle bir tercihi olabileceğine
ihtimal vermiyoruz. Sadece metodlardan birini kendi
zaviyemizden değerlendiriyoruz.
Bize göre iki metodun da ayrı ayrı tercih edilebileceği
şartlar olabilir. Elverdiğince her ikisini birlikte
kullanmak ise daha iyi neticeler doğurabilir. Fakat biz
bu bilinen metodlar üzerinde fikir yürütmekten ziyade,
kişisel tercihimiz olan ve sağlam verilerden kaynak alan
kanaatimize göre teşkilat tabanının da tercihi olan bir
şekilden sözetmek istiyoruz.
Zurnanın son deliği
Bize göre, milletvekili ve belediye başkanı aday
tespitleri gerek metod, gerek netice itibariyle çok ilgi
ve dikkat gerektiren hassas bir konudur.
Burada yapılacak bir hatanın telafisi yoktur. "Falan
ilçe başkanı veya il başkanı görevini eksik yapıyor,
tüzük hükümlerini işletin" demek gibi bir şansınız
yoktur. DSP fırıldak Kubilay'ı bildi de mi milletvekili
yaptı? Titiz bir ölçü kullanmayıp işi talihe
bırakırsanız böyle de olabiliyor işte.
Şimdi bu titiz ölçü ne olmalı?
Genel Başkan'a makul bir kontenjan bıraktıktan sonra,
bütün teşkilat tabanının, yalnız parti üyelerinin değil
bütün tabanın, partiye üye olamayan devlet memurlarının
da dahil olabildiği, bütün yan kuruluşların da uygun
ölçülerle katılabildiği, imkan ölçüsünde geniş katılımlı
bir zeminden üretilen isimler mutlaka daha sağlıklı
olacaktır ve herkesin iradesini koyabildiği bu zeminden
herkes tatmin olacaktır. Tezahür eden netice kişinin
kendi tercihi olmasa da bu kadar adaletli bir seçimin
neticesine daha kolay teslim olacak, onun seçilmesi için
hizmet vermekten gocunmayacak, imtina etmeyecektir.
Bu teşkilat bunu arıyor.
Bunu aradığı için, bunu bulabileceğini umduğu bu
yönetimi seçti.
Aradığını bulamazsa ne olur? Öyle fırtınalar filan
kopmaz. Susar ve küser. Seçimde az çalışır, az kişiden
oy ister.
İlk büyük kongrede de bu hayal kırıklığının üzerinde
filizlenen arayışlara yönelir.
Bunlar olsun diye temenni ettiklerimiz değildir.
Olabilmesinden ürktüklerimizdir. Olmasın diye dikkat
çekmek istediklerimizdir.
Eskaza bir rehavet olur, bir boşluğa gelirse, ikinci bir
beş yıllık inkıta Türk Dünyası için onulmaz bir kayıp
olur.
Bizim bütün temennilerimiz hayradır. Herşeye rağmen 21.
Asrın "Türk asrı" olacağına inancımız tamdır.
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin! |