05 / 10 / 1998
İtalyan
Parlamentosundaki Eylem
630 kişilik İtalya
Parlamentosunda 5 uç insanın yasa boşluklarını
değerlendirerek -ve kimbilir hangi rüşvetin karşılığı
olarak- kendi kendilerini kürt parlamentosu diye ilan
eden 15 kişiye ve onların şovunu desteklemek için hazır
bulunan 20-30 kişilik bir yandaş kalabalığına İtalya
Parlamento Binası'nın bir odasında toplantı yapma
imkanını sağlaması ne ürküp korkmamız gereken vahim bir
olaydır ne de hiç umursamayacağımız kadar basit bir
olaydır.
Bu kabil tasarrufları kuyruğuna basılmış kedi
ciyaklaması ile değil, egemenlik sahasına giren diğer
yaban hayvanlarını oradan uzaklaşmaları için uyaran bir
aslan kükreyişi gibi içi dolu, netice alan ve kendine
güvenen bir tavırla karşılamak doğrusuydu.
Sizi üzmek yada korkutmak, canınızı yakmak isteyenlerin
bu niyetteki davranışlarına onların istediği tepkileri
verirseniz doğru yolda olduklarına inanırlar ve benzeyen
eylem ve davranışlarını devam ettirirler.
Türk dış politikası bu konuda oldum olası zaaf
içerisindedir.
Oysa bir ülkenin kalkınmışlık ve refah düzeyi, içteki
sosyo-ekonomik politikalarda doğru atılmış adımlar ve
doğru yatırımlar kadar, dış politikasındaki başarılara
da bağlıdır.
Ve ayrıca, toplumların mutlu yaşamak için yüksek hayat
standardı kadar onurlu bir hayat yaşamağa da ihtiyaçları
vardır.
Ve hatta, zaman zaman, gerek oldukça, onurundan taviz
vermemek için bazı kâr ve faydalardan vazgeçebilmek de
bir "Türk davranışı"dır.
Kuzey Irak'taki fiili durum
Bilinir ve hep söylenir;
Uluslararası ilişkiler, kalıcı dostlukların kriterleri
ile değil günlük ve anlık faydaları, menfaatleri esas
olan kriterlerle şekillenir.
Söz konusu toplantıya kadar yakın geçmiş ilişkilerimizde
herhangi bir sorun yaşamadığımız İtalya'nın, ikisi
"kızıl" komünist, ikisi "sarı" sosyalist, biri de
"yeşil" olan, hasbelkader parlamenter olmuş toplam 5
ucuz insanın PKK tarafından kiralanarak Türkiye'nin hoş
karşılamayacağı bir eylemi gerçekleştirmelerine göz
yumması, bu ülkenin bizim dostluğumuza kıymet vermediği
ve düşmanlığımızı da önemsemediği anlamındadır.
Türkiye hem kalkınmışlık düzeyi ile hem haysiyetli dış
politikalar ile "Büyük Devlet" olabilmelidir ki
dostluğumuz önemsensin, düşmanlığımızdan korkulsun.
Ve fakat...
Uluslararası ilişkilerde bu yanar döner tavırlardan,
entrikalar ve ayak oyunlarından daha önemli olan, gücün
bizzat kendisinin sahne aldığı "fiili durum"lardır.
Devletler hukukunda DE FACTO diye isimlendirilen "fiili
durum", hakların güçten yana tahakkuk edişini bütün
ülkelerin imzaladığı ve kabullendiği "İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi" ve "Birleşmiş Milletler Şartı" ile
tescil eder.
Yani, evrensel hukukta "hak güçlünündür."
İşte bizim gafletimiz, Türk hükümetlerinin gafleti
burada olmuştur.
Kuzey Irak'ta Türkiye'nin katkıları ile oluşturulabilmiş
olan (Oluşturulabilmiş diyoruz, Türkiye'nin etkin
katkıları olmasa idi Kuzey Irak'taki bu günkü fiili
bölünmüşlüğün tesis edilemeyeceğine inanıyoruz) ve
tamamen Türkiye'nin aleyhine işleyen, hatta Irak
yönetiminden çok Türkiye'nin aleyhine işleyen bu fiili
bölünmüşlük süreci, "nasılsa burada tanınmış bir devlet
yok, bunu çağrıştıran anlaşmalar ve sözleşmeler yok, bu
işin nasılsa hukuku yok, bu gerçekleşmez" yanlış kanaati
ile göz yumulan ve oluşumuna iştirak edilen bu durum,
aslında batının politik ayak oyunlarından çok daha
önemlidir ve hatta onların yapılmasına sebep ve zemin
teşkil eden alt yapıdır.
Kuzey Irak'ta Türk'ün düşmanlarına ve menfaatleri Türk
menfaatleri ile çelişen ülkelere umut veren bu fiili
durum olmasa idi, terörden ve uyuşturucu ticaretinden
beslenerek Avrupa'da lüks hayat yaşayan bir güruhun
kendilerini olmayan bir ulusun ve devletin parlamentosu
ilan etmek arayışları da olmazdı, bundan fayda uman bazı
Avrupa devletlerinin bu kabil organizasyonlara iltifat
etmesi, hoşgörü ile davranması da mümkün olmazdı.
Esas olan fiili durumdur.
Rusya Çeçenistan'ın bağımsızlığını tanımamıştı ama
ilanından 2.5 yıl sonra kendisini biraz toparlayınca
ancak müdahale etmişti. Bu 2.5 yıl içinde savaş
mevzilerini ve donanımlarını kavileştiren, uluslararası
zeminde de ilişkilerini tesis eden Çeçenistan Rusya'nın
geç kalan müdahalesine direnebilmiş ve fiili
bağımsızlığını devam ettirebilmiştir.
Kıbrıs'taki Rum zulmüne Türkiye'nin müdahalesi ile
oluşan KKTC fiili durumu 25 yıldır varlığını sürdürüyor,
insanlar hür ve can güvenliği içinde yaşıyorlar. Bunun
bedeli olarak bazı ekonomik zorlukların yaşanıyor olması
hürriyetten ve can güvenliğinden mutlaka ki önemli
değildir.
Yani ... Esas olan fiili durumdur.
Türkiye'nin bir "Büyük Devlet" olarak Kuzey Irak'ta ve
her yerde uydu politikalar izlemeyi terketmesi ve kendi
ulusunun hak ve menfaatlerini gözeten şahsiyetli
politikalar izlemesi gerekir.
Malî Milat
Günü kurtarmanın ve küpü
doldurmanın telaşında olan insanların hükümet ettiği
devlet "Büyük Devlet" olamaz.
"Büyük Devlet" için "ilkeli, bilgili, dürüst" kadrolarla
yöneten hükümetler gereklidir.
Oysa mevcudumuz malûmunuzdur...
Ölüyü diriyi soydular şimdi de kaçakçıların ve
vurguncuların kara paralarına göz koydular.
Şu malî milat, belli ki tıkanan ekonomiye bir soluk
aldıracak ama eve ekmek götürmenin yolu hırsızlara
yataklık yapmak olmamalı, daha onurlu ve adaletli
politikalarla da ekonomiyi düzeltmek, evin ekmeğini
temin etmek mümkündür.
"Büyük Devlet", ülke nüfusunun %5'ini teşkil ettiği
halde gayrı safi milli hasılanın %75'ini elinde
bulunduran, istediği kadar vergi veren veya hiç vermeyen
kişilerin, vergi yüzsüzlerinin, eteğine sarılıp "hadi
yarısını ver, üçte birini ver de borcunu sileyim
ödeşelim" demez, vergisini zamanında ödeyenlere bu
haksızlığı yapmaz.
"Büyük Devlet", yıllık bütçesinin gelirler hanesine
henüz işlenmemiş trafik suçlarının cezalarından gelecek
diye şu kadar lirayı yazmaz. Henüz yanmamış ormanları
nasılsa yanacak diye gider hanesine yazıyor mu ki?
"Büyük Devlet" can düşmanı olan terör ve kaçakçılık
şebekesi PKK'nın ve yandaşlarının parasına cezai
muafiyet tanıyarak, şehitlerin kemiklerini sızlatarak,
ekonomiye soluk aldırmak bahanesiyle seçim yatırımı
yapanlarla olmaz.
"Büyük Devlet" büyük düşünen insanlarla olur. Onların
"ilkeli, bilgili, dürüst" kadroları ile hükümet
ettiklerinde olur.
Türkiye, ülkücüler yönettiği zaman ancak "Büyük Devlet"
olur.
O günler de geliyor. Geleceğe selam olsun!
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin ! |