28 / 09 / 1998
Alışılmadık şeyler oluyor.
Önce ardarda gelen firari mafyacıların tutuklamaları,
sonrasında Fazilet'e Genel Başkan olacağı tartışılan
Tayyip Erdoğan'ın siyasetten men edilmesi, hemen
peşinden 70'li yılların ve 12 Eylül döneminin ünlü
"denge politikası"nı çağrıştıran bir şekilde İşçi
Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in apansız ve
neredeyse sudan bir sebeple tutuklanması.
Tahlile bu son olaydan başlayalım;
Doğu Perinçek bize göre devletin adamıdır.
Aşırı sol unsurları legal zeminde tutup zaman içinde
milli bir potaya sokmuştur. İyi de yapmıştır.
Enternasyonal ideolojilerin tamamı sömürgecilere hizmet
eder. Bir "sol" olacaksa bunun milli hüviyetli olması
bizim de tercihimizdir.
Doğu Perinçek FKF'nin DEV-GENÇ olduğu yıllarda Mahir
Çayan grubunun DHKP-C (Devrimci Halk Kurtuluş
Partisi-Cephesi) adlandırmasındaki "parti" fikrine en
çok karşı çıkan, legal ve illegal zeminlerde siyasal
mücadele yapmanın gereksizliğini vurgulayan, askeri
mücadelede (terör eylemlerinde) ısrarcı olan, bu
söylemle ayrı baş çeken bir ünlü solcu iken, anarşist
solun ilk resmi siyasi partisini kuran kişi olmuştur.
Aydınlık gazetesi her seçim arifesinde kaliteli renkli
baskılarla sahneye çıkar, malûm işlevlerini yapar, seçim
biter, Aydınlık ta ortalıktan kaybolur.
Bütün bu süreç Doğu Perinçek'in devlete çalıştığı
izlenimini verir. Bu kanaat aşırı solun diğer
kesimlerinde de hakimdir.
Biz de kişisel olarak bu kanaate iştirak etmekteyiz.
Böyle olunca Perinçek'in tutuklanmasını farklı bir
şekilde yorumlamak durumundayız.
Yakın bir geçmişte katıldığı KESK'in kongresinde
devletin adamı olduğu gerekçesiyle yuhalanıp
tartaklanan, yandaşlarıyla birlikte salondan atılan
Perinçek'in, üzerinde çalışmakla görevlendirildiği
insanlar nezdinde prestij kaybına sebebiyet veren bu
durumun, tutuklama hadisesiyle izale edilme gayreti
vardır.
Bu hem öyle bir zamanda yapılmıştır ki, Tayyip Erdoğan
için, ve onun şahsında bütün bir camianın gördüğü
siyasal baskılar için öfkeli olan ve sokaklara dökülmek
eğilimi gösteren insan yığınlarına;
"Bakın, akıllı olun, devlet sopasını çıkardı, kimseye
acımıyor, kimseyi de kayırmıyor, sağcısı-solcusu,
islamcısı, PKK'cı veya mafyacısı, hepsini pataklıyor,
hepsine ceza veriyor, işte bu hukuk devletidir de, hukuk
herkese işliyor, sokaklarda fazla yaramazlık yaparsanız
bunun da bedelini ödersiniz!" diyor adeta.
İşte bize göre Perinçek'in tutuklanmasında, hem bir
denge politikası güderek öfkeli insan yığınlarını bir
ölçüde yatıştırmak, hem de Perinçek'e kaybettiği
itibarını yeniden kazandırmak amacı vardır.
Geniş halk kitlelerine bu doğruları deşifre etmek bizim
için de mahzur addeder ama gazetemizin ideolojik
tandansı belli okuyucu kitlesinin bu kanaatlerimizden
bilgilenmesinde fayda mülahaza ediyoruz.
Şimdi bir de Tayyip olayını irdeleyelim.
Bazılarının söylediği gibi, Tayyip Erdoğan'ın siyasi
hayatının sona erdirildiği veya siyasi geleceğinin
yokedildiği doğru değildir.
Hatta Tayyip Erdoğan kendi seçmen kitlesinde
"kahraman"laştırılmıştır.
Artık Erbakan'la mücadelesi daha kolaylaşmıştır. Erbakan
kadar tehlikeli bulunduğu için taca atıldığı görüntüsü
verilmiştir. Erbakan'ın siyasi yasağının kaldırılması
için pazarlık güçlerini değerlendirenler artık Tayyip
için de aynı şeyleri istemek zorundadırlar. Bu da
dolaylı olarak Erbakan'ın dönüşünü zorlaştırır.
Kendi seçmen tabanları iki liderden genç olanı tercih
edecektir. Zaten Erbakan da ihtiraslarını kısmen de olsa
tatmin etmiş, nispeten doyuma ulaşmış bir durumdadır.
Bir süre daha siyaset sahnesinden ayrı kalırsa (ki öyle
görünmektedir) belki artık kendisi dönmek
istemeyecektir. Dünyalığı var, şöhret ve itibarı da var,
yaşı ise artık bir hayli ilerlemiş durumda, belki sağlık
problemleri de başlamıştır, şöyle bacaklarını uzatıp
dinlenmenin, bayramlarda el öptürmenin zamanı gelmiştir.
Tayyip'le mücadele edip te ne olacak? Tahtı kendi
elleriyle teslim etmek ve onun sürekli saygısı ve
itibarlı davranışlarını kazanmak daha da iyi olacaktır.
Bütün bu birbirini tamamlayan varsayımlara göre
düşünülürse, Tayyip'e verilen ceza siyaseten Tayyip'in
değil Erbakan'ın önünü kesmiş görüntüsü veriyor.
Erbakan yanlılarının söylediği gibi, Tayyip ABD
ziyaretinde bir "icazet" almış olmasın sakın?
Bunlar kanıtlanabilecek görüşler değil. Siyaseti
yakından izleyen okurlarımıza zihin jimnastiği yaparken
malzeme veriyoruz, bu "muhtemel"leri de hesaba katıp
düşünmelerini istiyoruz.
İki satır da "Alaattin'in Cinleri"nden söz edelim.
Mafyacıların birden bire sonbahar yaprakları gibi sapır
sapır dökülmesi medyada MİT içindeki grupların
mücadelesi olarak, bunun bir getirisi olarak
nitelenmişti. Yarısı yakalanan, yarısı teslim olan bu
mafyacılar malûm basının adlandırdığı üzere "ülkücü
mafya" idiler.
MİT içinde var olduğu söylenen mücadelede bunlarla
bağlantıları olanlar kaybeden taraf ise kazanan taraf
"Devrimci Mafya" ile mi çalışacak acaba?
Televizyonda dinlediğimiz kaset ve sayfa sayfa
görüntülerini izlediğimiz telefon defteri kayıtlarına
bakılırsa Alaattin'in her partide cinleri var. Hem de
Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve Bakan düzeyinde. Tepe
noktalarda.
İçlerinde hiç MHP'li olmasa da muhtemeldir ki bunların
hepsi ülkücüdür (?!), hatta "ülkücü mafya"dır (?!)
Ne diyelim? Bir musibet bin belayı defedermiş.
İşte böyle kirlileri meydana çıktıkça yalandan mafya
mücadelesinin sahte kahramanlarının da yaldızları
dökülecek.
Bütün bu olup bitenleri "hukuk" kavramına sıkıştırmaya
çalışanlar da umutlanmasın.
Meclisi soyanların elini kolunu sallayarak gezdiğini bu
millet görüyor.
Bu kılıcın bir yanının çok keskin olduğu halde diğer
yanının inadına kör olduğunu ve kılıcı elinde tutanların
bazen keskin bazen kör tarafı tercih ettiklerini de
görüyor.
Bu taraflı adalet, daha sivil bir toplum özlemini de
pekiştiriyor.
Aslında bindikleri dalı kesiyorlar... Çünkü, "Türk
Milleti zekidir!"
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin. |