03 / 08 / 1998
Bu başlık aslında geçen haftaki yazımızın başlığı idi.
Nasıl bir ilginin yada ilgisizliğin eseridir öğrenemedik
ama geçen haftaki yazımız "Seçim Kapıda" başlığı ile
çıktı.
Okuyucuların önemli bir kısmının başlıklara bakarak ilgi
duydukları konulardaki yazıları seçtiklerini ve
okuduklarını biliyoruz.
Seçim konusu ise çok konuşulan, çok işlenmiş, neredeyse
herşeyin söylendiği ve merakların artık köreldiği bir
konudur. Çok satan bir gazetenin çok okunan bir köşe
yazarı 28 temmuz tarihli yazısına "Ne zaman erken
seçimden bahsedilse esnemeye başlıyorum" diyerek
başlamış.
İşte bu sebeplerden ötürü, teşkilatın en öncelikli
gündemi olduğunu zannettiğimiz aday tespitleri herkesin
ilgi sahasında iken ve bu başlık, altında yazılanları
herkese okutturacak iken, değişen başlık ile bu önemli
konudaki görüşlerimizi okuyucularımızın hatırı sayılır
bir kısmına ulaştıramadığımız kanaatindeyiz.
Bu endişemizden ötürü ilk tavsiyemiz geçen haftaki
yazımızın okumayanlarca da okunması olmakla birlikte,
geçen yazımızın anafikrini içeren paragraflarını da
tekrar yazmak ihtiyacı duyduk;
"Bize göre, milletvekili ve belediye başkanı aday
tespitleri gerek metod, gerek netice itibariyle çok ilgi
ve dikkat gerektiren hassas bir konudur.
Burada yapılacak bir hatanın telafisi yoktur. "Falan
ilçe başkanı veya il başkanı görevini eksik yapıyor,
tüzük hükümlerini işletin" demek gibi bir şansınız
yoktur. DSP fırıldak Kubilay'ı bildi de mi milletvekili
yaptı? Titiz bir ölçü kullanmayıp işi talihe
bırakırsanız böyle de olabiliyor işte.
Şimdi bu titiz ölçü ne olmalı?
Genel Başkan'a makul bir kontenjan bıraktıktan sonra,
bütün teşkilat tabanının, yalnız parti üyelerinin değil
bütün tabanın, partiye üye olamayan devlet memurlarının
da dahil olabildiği, bütün yan kuruluşların da uygun
ölçülerle katılabildiği, imkan ölçüsünde geniş katılımlı
bir zeminden üretilen isimler mutlaka daha sağlıklı
olacaktır ve herkesin iradesini koyabildiği bu zeminden
herkes tatmin olacaktır. Tezahür eden netice kişinin
kendi tercihi olmasa da bu kadar adaletli bir seçimin
neticesine daha kolay teslim olacak, onun seçilmesi için
hizmet vermekten gocunmayacak, imtina etmeyecektir.
Bu teşkilat bunu arıyor.
Bunu aradığı için, bunu bulabileceğini umduğu bu
yönetimi seçti.
Aradığını bulamazsa ne olur? Öyle fırtınalar filan
kopmaz. Susar ve küser. Seçimde az çalışır, az kişiden
oy ister.
İlk büyük kongrede de bu hayal kırıklığının üzerinde
filizlenen arayışlara yönelir.
Bunlar olsun diye temenni ettiklerimiz değildir.
Olabilmesinden ürktüklerimizdir. Olmasın diye dikkat
çekmek istediklerimizdir.
Eskaza bir rehavet olur, bir boşluğa gelirse, ikinci bir
beş yıllık inkıta Türk Dünyası için onulmaz bir kayıp
olur." Seçim
kapıda
Bu başlığın altında
söylemeyi tercih edeceğimiz şeyler de var;
Bekir Coşkun geçen hafta "Unutmayın, ya devlet başa ya
kuzgun leşe" ifadesiyle bitirdiği bir yazısında
yarıştaki sağcı-solcu liberal partileri içlerindeki
hırsızlardan kurtulmak için bir kampanya başlatmaları
noktasında uyarıyor.
Buna kaynak olan tespitler artık inkar edilemez bir
vakıa.
Çiller ailesinin yüce divan yolundaki heyecanlı yürüyüşü
devam ediyor. Velev ki bu yolun önü bir takım hukuki
tasarruflarla kesilebilsin, onca hareketler ettiği, PKK
kadar tehlikeli gösterdiği RP ile, Erbakan'ın
başbakanlığında kurulan bir hükümete ortak olmayı
yargılanmaktan kurtarılmak önşartıyla kabul eden Çiller
kamu vicdanında mahkum olmuş durumdadır.
Hükümet olabilmek için kendilerine onca hakaretler eden
Çiller'i yargı denetiminden kurtaran Erbakan ve RP'nin
bu rüşvetindeki egoist riyakârlık ve iktidarı süresince
buna benziyen sayısız "takiyye yaptım" örnekleri de bu
yolun aldanmışlarının bir kısmının gözünü açtı. Zaten RP
seçmeninin yarısı liberal sistem partilerinin
hırsızlıklarından kaçanlar, kendi partilerini bu hırsız
kadrolarından ötürü cezalandırmak isteyenler
oluşturuyordu. "Tencere dibin kara" ortaya çıkınca, hak
ve adalet arayanlar artık potaya girmiş olan MHP'ye
yöneldiler.
ANAP ise, vurguncular konusunda zaten mazisinin ağır
yükü altında ezilmekte iken, şu bir yıllık ortaklı
icraat dönemine rekor sayıda ve büyüklüklerde yeni bir
vurgun tefrikası sığdırabilmiştir.
Kalemli ve Gülay Atığı gibi tescillenmiş sabıkalarının
yanında, Türk Telekom vurgunu, Karadeniz Otoyolu'nun
anlaşmalı ihalesi, bir işidamının gazetelere tam sayfa
ilanlar vererek halka duyurduğu İzmit otoban vurgunu,
güzide orman alanlarının sudan bahanelerle sermaye
çevrelerine peşkeş çekilmesi, son olarak televizyonda
naklen yayınlanan Petrol Ofisi özelleştirme ihalesinin
bu şova rağmen birinciden alınıp yandaş üçüncülere
verilmesi ilk aklımıza gelen örneklerdir.
Rantiyecilerin servetleri katlanarak büyürken, neredeyse
yarısı bu vurgunlardan oluşan enflasyonu memurun
maaşından kısarak düşürmeye çalışmaları da ANAP
zihniyetini artık iyice teşhir etmiştir.
Akbabaların ve kuzgunların leşe saldırdığı bu dönem sona
ermek üzeredir. Artık halkımız bu leşçilerden kurtulmak
kararını vermiş gibi görünmektedir.
İlk seçimde "ilkeli, bilgili, dürüst" MHP kadrolarını
göreve getirerek on yıllardır devam eden bu yalan
rüzgarına artık bir son verecektir gibi görünmektedir.
Kurtuluş, seçimin tarihi kadar yakındır.
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin! |