TÜM YAZILARI

Hareket Gazetesi

Dolu dizgin ufka doğru
Meslek odalarını da kazanmalıyız
Her çocuğunuz için bir ağaç dikin
Yol olursa kötü olur
İlkeli ilişkiler ikili ilişkiler
Her 3 mayıs'ta daha ileri
Ahtopotun en güçlü kolu
12'ye çeyrek mi var ?
Birer birer vurulsak da
Tam demokrat,  toplumcu, hukuk devleti
Sevr'in altyapısı hazırlanıyor !
Ormanlarımız yanmasın
Türk Boğazları yeni tüzük tasarısı
Liberalizm - Toplumculuk - MHP (1)
Liberalizm - Toplumculuk - MHP (2)
Biz bir halk hareketiyiz
Teşkilatların yapılanması hakkında

Seçim kapıda

Aday tespitleri
Nicelik değil nitelik
Kim ayrıldı ise o birleşsin
Son 20 yılın vurgun tefrikası (1)
Son 20 yılın vurgun tefrikası (2)
Son 20 yılın vurgun tefrikası (3)
30 eylül mali miladı
Faziletin iki yüzü
Ortalık toz duman
Büyük devlet olmak için
İyi ki MGK var
Aliyev ve Bakü-Ceyhan
Şayet...
Ekmek bıçağı ve başörtüsü
Aday olunuz
Böyle zamanlarda
Kirli ellerle olmaz
Şarkılarda ki erozyon
Selam olsun !
Katil'i unutmayın !
Bu kadar basit !
Demokrasi ve merkez yoklaması
Şimdi daha çok okumalıyız
Eyalet modeli mi, Türk Birliği mi
Barış için yürümek
Siyasetten...

Mutluluklara düşen gölgeler

HAREKET GAZETESİ YAZILARI

 
30 EYLÜL MALİ MİLADİ


14 / 09 / 1998

Ekonominin yaldızları dökülüyor, altından o bildiğimiz paslı gerçekler yeniden görünmeye başlıyor.

Yıllar yılı hükümetler ülkenin mali politikalarını sermaye çevrelerinin talepleri doğrultusunda, onların menfaatlerini esas alacak şekilde, toplumsal menfaatleri hiçe sayacak şekilde yönetmişlerdir. Toplumda da bu artık kanıksanmış bir kanaat haline gelmiştir. "Bu böyledir, her gelen aynını yapmıştır, her gelecek olan da aynını yapacaktır" şeklinde teslim olunmuş bir mağduriyet sözkonusudur.

Beklenmedik bir şekilde apansız ortaya çıkan bir hükümet, hakkındaki "ısmarlama hükümet", "bazı güç odaklarının topluma dayattığı hükümet" söylentilerinden arınabilmek için görünüşte toplumsal beklentileri karşılamayı amaçlayan bazı ekonomik tedbirler ve tasarrufları uygulamaya koymuş, yine sermaye çevrelerinin kontrolünde olan yandaş basın ve TV'ler kanalıyla da bunları kamuoyuna kurtuluş reçeteleri olarak takdim etmiştir. Vatandaşın bu propogandadan etkilendiği de bir vakıadır.

Ama, ilk satırda söylediğimiz gibi, yaldızlar dökülüyor ve o kanıksanmış paslı gerçek ortaya çıkıyor.

"Acı reçete" diyerek devalüasyon yaptılar, enflasyonu üç rakamlı sayılara çıkardılar, yine "acı reçete" diyerek bu kez de tasarruf tedbirleri uygulamaya koydular. Bu tasarruf tedbirleri her zaman olduğu gibi işçi, köylü ve memur gibi toplumun büyük çoğunluğunu teşkil eden dar gelirli çevrelere uygulandı. Sağdaki ve soldaki sendika patronlarını kolkola takıp yürüttüler işçiyi yasaların karşısında boğdular, tarım ürünlerine düşük fiyatlar verip üreticiyi mağdur ettiler, enflasyonu azdırmamak gerekçesiyle son memur zammını %20'de tutarak hükümet olduklarında devraldıkları memur maaşlarını kendi dönemlerindeki enflasyon artışlarının %25 altında bıraktılar.

Enflasyonun yıllık artış oranını %75'lerde teslim alan hükümet, yarısı yolsuzluklar ve dolandırılan devlet bankaları sebebiyle oluşan, %100'leri aşan enflasyonu, aç yandaşları doyurduktan sonra ve özelleştirme gelirleri sayesinde, biraz da yukarıda belirttiğimiz işçi köylü ve memura düşük ücret vererek, yaz aylarının meyve ve sebzelere getirdiği doğal ucuzluktan da istifade ederek %67'lere düşürebilmelerini medyanın da desteğiyle, büyük ekonomik başarı olarak lanse etmektedirler.

"Borçları ödüyoruz, kasamızda açık yok, işte enflasyonu da düşürüyoruz, daha ne istiyorsunuz?" diyorlar.

Sanki çocuk kandırıyorlar. Devletin ana geliri ucuz-pahalı neye tutturursa sattığı, genelde yandaşlara peşkeş çektiği, özelleştirme gelirleri olmuş. Bu satılanlar birgün bitecek, artık satacak bir şey kalmayacak. O zaman deliği kim kapayacak? Memura verilmeyen zamlar enflasyonu -bırakınız düşürmeyi- yerinde tutmaya yetecek mi?

Önce niyet ve kararlılık

Daha önce de söylediğimiz gibi, enflasyonu da düşürmek için, kalkınmayı da sağlamak için, gelir dağılımındaki adaletsizliği de gidermek için öncelikle lazım olan "gerçek niyet ve kararlılık"tır.

Kurulurken bir seçim hükümeti olmak iddiasıyla kamuoyunun huzuruna çıkan bu hükümet, kurulduktan hemen sonra 2.000 yılına kadar bir icraat hükümeti olacağını söylemeye başladı. Daha doğarken millete ilk çalımı attı.

Bu hükümet ısmarlama hükümet olduğu iddialarından aklanma gayretleri ile ve toplumsal beklentilere cevap mahiyetinde bir vergi yasası çıkaracak oldu, yasa çıkmadan önce gazete ve televizyonlarda müspet propogandalar yapıldı, vergisiz kazananların ve gerektiği kadar yerine dilediği kadar vergi verenlerin peşine düşeceğini söyledi, "herkese bir vergi numarası vereceğiz" dedi ama daha yasa çıkmadan finans çevrelerinden gelen baskılarla geri adımlar attı. Balonu daha şişerken patladı.

Aradaki nice benziyen kararsızlık örneklerinden sonra, TBMM tatile girmeden hemen önce 488 milletvekilinin oyuyla 18 nisan 1999'da genel ve yerel seçimlerin birlikte yapılmasını karara bağladı. Kısa bir süre sonra, önce başbakanın ifade ettiği, sonra seçime evet diyen diğer bazı etkili parlamenterlerin de gerekçeler sunarak katıldığı seçimin tarihini ertelemeye dönük bir tartışma başladı. Kamuoyu geçit vermeyince bu tartışmalar durdu.

13 ağustosta resmi gazetede yayınlanan bir "bakanlar kurulu kararı"na göre, yeni vergi yasasında yapılan değişiklik gereği bankalararası mevduatta stopaj %6 olarak belirleniyor, 18 gün sonra, 1 eylülde resmi gazetede yayınlanan başka bir "bakanlar kurulu kararı" ile bu stopaj oranı %6'dan sıfıra indiriliyor.

Alınan kararların altındaki imzaların mürekkebi kurumadan, aynı insanlar tarafından bu kararları tekzip eden başka kararların alınması veya bu kararların, alındıktan kısa bir süre sonra alan kişiler tarafından tartışmaya açılması bu kararların enine boyuna düşünülmeden alındığını gösteriyor. Devlet böyle yönetilmez ki!

"Kara Para"lar aklanacak

29 temmuz tarihli resmi gazetede yayınlanan Gelir Vergisi Kanunu değişikliklerinin "geçici 47. Madde"sine göre, Maliye Bakanlığı'nın "Ak Çarşamba" olarak duyurduğu, basında "Mali milad" olarak isimlendirilen "30 eylül" gününde bankaların yurt içi şubelerinde ve kanunda kabul edilen bazı kurumlarda bloke edilen, TL, döviz ve kıymetli evrak olarak kayıt altına giren paralar geçmişe yönelik takipten kurtulacaktır.

Bu özetle şu demektir; "sizin kanunsuz yollardan kazandığınız, vergisini vermediğiniz bu sebeplerle gizlediğiniz paraları 30 eylülde kayıt altına sokarsanız bunu nerden kazandığınızı sormayacağız, geçmişe dönük hiçbir takip yapmayacağız. Bu daha öncesinde vergisini vermemek için devletten gizlediğiniz bir para olabilir, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi, dolandırıcılık ve hırsızlık gibi, zimmete geçirmek gibi, rüşvet almak gibi yollardan kazanmış olduğunuz kirli bir para da olabilir, 30 eylülden sonra bu para hükümete soluk aldıracak yeni vergi gelirlerine imkân sağlayacaksa geçmişinin ne kadar karanlık ve kirli olduğu önemli değildir, bundan sonra çalışarak kazanılan helâl kazançlarla bir tutulacaktır ve hiçbir kanuni takibata maruz kalmayacaktır. Hayırlı olsun ve ananızın ak sütü gibi helâl olsun."

Ve asıl bu kanunu çıkarabilenlere helâl olsun!

Teşbihte hata olmaz, eşekler gibi çalışanlar gerçekten eşek mi, koyun mu ki böylesine kolay güdüp sağabiliyorsunuz?

Kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almanın daha doğru, daha ahlâklı yolları da olabilmelidir ve vardır. Düzgün bir sistem kurarsınız, dürüst ve işbilir kadroları da göreve getirirsiniz, olur. O zaman hırsızları ve vurguncuları, uyuşturucu ticaretinden zengin olanları affederek ödüllendirmiş olmazsınız.

Bütün dünyada uçak kaçıran, baskın yapıp rehine alan terör örgütleriyle pazarlık yapılmaz. Niçin? Çünkü böyle bir taviz yeni terör eylemleri için cesaretlendirici olur.

İşte bu kabil af uygulamaları da hırsız ve vurguncular için, kanunsuz ve kirli yollardan kazananlar için ödül, kazanmak düşüncesinde olanlar için de cesaret kaynağı olur.

Geçmiş bir dönemde, "şu kadar bir parayı vergi dairesine yatırın (rüşvet gibi), karşılığında bundan sonra defterleriniz geriye dönük takibata uğramıyacak" şeklinde, yine hükümetin mali zorluklarına geçici bir çözüm bulmak, bir para rahatlığı sağlamak için, amacı ahlâksız, metodu ahlâksız bir uygulama oldu da ne oldu, vergi yüzsüzleri mi azaldı?

Bu hükümet de ilk vergi yasası değişikliğini yaptığında vergi cezalarına büyük oranda af getirirken, yine aynı yüzsüzler aynı geçmiş uygulamalardan cesaret alarak, "nasılsa ilerde bir vergi affı daha çıkar" diyerek devleti,daha doğru bir ifadeyle milletin vergi veren kısmını aptal yerine koymamışlarmıydı.

Bu adaletsizliği de yine bu hükümet, yine kasasına birkaç kuruş girsin de biraz rahatlasın diye yapmamış mıydı?

Liberal sistem işte böyle bir sömürü düzenidir, hırsız düzenidir. A partisi, B partisi, sağda olanı solda olanı, liberaller hep aynıdır. Ve bu millet de artık bunu görmektedir.

İlkeli, bilgili, dürüst kadroları ile devleti yönetmeğe hazır olan MHP'nin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin de ifade ettiği gibi, iktidar olmak milletimizce bir sıraya konmuş idiyse, artık MHP'nin iktidar olma sırası gelmiştir.

Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin!

 

A S A M  B Ü L T EN

U F U K  Ö T E S İ