18 / 12 / 1998
Hükümetin durumu da önemli. Amerika Irak’ı bombalıyor.
Bu da Türkiye için çok önemli.
Amerika Irak’ı bombalarken Türkiye’nin bir hükümet
problemi yaşıyor olması ayrıca önemli.
Yine, Türkiye’nin 20 yıllık bölücü terörü bitirecek son
hamlelerini yaparken bir hükümet problemi yaşıyor olması
da önemli.
Fakat, bitme aşamasına getirilmiş olan bölücü terörü yok
edecek son hamleleri içeren sürecin bu kalabalıkta
-tabiri maruz görün- gargaraya gelmesi ihtimali bizce
hepsinden önemli.
Amerika’nın Irak’ı vurmasını şu aşamada engelleyemeyiz.
Irak’ın buna sebep teşkil eden saldırgan stratejilerini
de engelleyebilecek durumda değiliz. Bunlar bizim
dışımızda gelişen ama bizi de içine alan, hatta Irak’tan
sonra en çok bizi etkileyen ve dolayısıyla en çok bizi
ilgilendiren konular. Ama netice itibariyle bu sürece
bugünkü Türkiye olarak ne yazık ki pek fazla müdahale
edebilme (bırakınız başkalarının başkalarına yaptığı
adaletsizliklere müdahaleyi bundan doğan kayıplarımızı
gidermek veya aza indirmek anlamında kendi haklarımızı
koruma) şansına ve kabiliyetine de sahip değiliz.
Bu aczimiz halkın duygu ya da basiret eksikliğinden
kaynaklanmıyor; her bir taraftan ve her bir yoldan güç
birliği yaparak saldırgan sömürgecilerin bizi içine
düşürdüğü yönetim zaaflarından kaynaklanıyor.
Türkiye iyi yönetilmiyor.
On yıllardır siyaseti izleyen, bir dönemdir bilfiil
içinde olan bir ideolojik savaşçı olarak söylüyoruz;
Türkiye uzunca bir süredir devam eden dünya dengelerinin
değiştiği ve yeniden yapılandığı bir konjonktürde çok
önemli kavşaklardan bazen doğru yolu ve fakat bazen de
yanlış yolu tercih ederek geçmiştir. Bu süreç devam
etmektedir. Daha bir süre Türkiye ulusal ve uluslararası
politikalarında önemli yol ayrımlarından geçmek
durumundadır.
Dileğimiz bundan sonraki yol ayrımlarında Türkiye artık
hiç hata yapmasın doğru tercih yapabilsindir.
İşte bu sebeple uyarıyoruz; katil unutulmasın!
Çünkü; yurt olarak kalkınmamızı ulus olarak dünya
dengelerine yeni bir boyut kazandıracak olan “Türk
Birliği”ni gerçekleştirmemizi geciktiren unsurların
başında sömürgeci sermayenin yarattığı ve başımıza bela
ettiği bölücü terör örgütü gelmektedir.
Teröre harcanan para yatırımına dönüşse idi, ki terör
mani olmasa da dönüşecek idi, bugün dünyanın en güçlü
ekonomilerinden biri olabilme şansını yakalayabilirdik.
Sahip olduğumuz jeopolitik ve coğrafi konum bu dünya
konjonktüründe bunu kaçınılmaz yapardı.
Lakin bölücü terörle mücadele etmek zorunda bırakılan ve
bölücü terörle mücadele etmek kabiliyetleri de, bıçak
sırtındaki dengelere oturtulmuş kırk parçalı, ucube,
iktidarsız yönetimlerle zayıflatılan bu dönemin
Türkiye’si bu konjonktürün doğurduğu fırsatları ve ülke
potansiyellerini değerlendirememiştir.
Merdiveni basamak basamak tırmanmalıyız.
Bize göre ilk basamakta bölücü terörü bitirmek üzere
başlatılmış olan süreç durmaktadır.
“En önce hükümet, bu sürecinde iyi işlemesi için en önce
iyi bir hükümet” diyenler yanılırlar.
Çünkü bu parlamentodan iyi bir hükümet çıkmaz.
İyi bir hükümet için de start verilmiş, seçim süreci
fiili olarak başlamış yol yarılanmıştır. 18 Nisan’dan
sonra yeni bir parlamento oluşacaktır. İçinde ülkücü
kadroların da çokça yer aldığı yeni bir parlamento ve
mutlaka bu günkünden daha iyi olacak olan bir yeni
hükümet bütün milletin beklentisidir, gerçekleşecektir.
Ama bu dört ay içinde, onbinlerce vatan evladının
katilinden sorumlu olan yüzyılın en büyük canisinin
yakalanmasını, Türkiye’ye getirilmesi ve yargılanıp
cezalandırılması için zaten başlamış olan süreç mutlaka
en isabetli taktik ve stratejilerle devam ettirilmeli,
bu sonuç er yada geç mutlaka tahakkuk ettirilmelidir.
“Hele 4-5 ay geçsin iyi bir hükümet kuralım da sonra
gereğini yaparız” diyebilmek mümkün değildir. Bu 4-5 ay
içinde “atı alan Üsküdar’ı geçer” çünkü.
İyi bir hükümet yoksa da iyi bir halk vardır.
Artık haklarını korumak noktasında daha duyarlı ve
bilinçli olan, sivil toplum örgütlerinde dayanışma
yeteneğini kazanabilen bir halk var.
Yine böyle bir kuruluşta omuz omuza verebilmiş olan
“şehit anneleri” var.
Biliniz ki bir tek onların mücadelesi dahi, er yada geç
çocuklarının katilinden sorumlu olan caniyi
cezalandırmaya yetecektir. Bugün sükut ile teenni ile
suskun bekliyorlarsa devlete duydukları güvendendir ama
daha şimdiden İtalya’da, İtalyan hukukuna göre
evlatlarının katilinden nasıl hesap sorabileceklerinin
araştırmalarını yapmış altyapılarını hazırlamaktadırlar.
Onların yürek yangınları sonsuza kadar yürümelerini
sağlayacak enerjiyi vermektedir onlara. Ama yine de
evlatlarını vatan uğruna şehit vermemiş olan ailelerin
de onlarla birlikte olması, bu zorunlu ve uzun
yürüyüşlerine katkıda bulunması bir idrak ve ahlak
gereğidir. Şehit annelerinin de beklentisidir. Bize göre
de haklarıdır.
Şimdi biz, ülkücü hareketin kadroları, bütün bu
saydığımız zorlukların aşılmasından sorumluyuz.
Katil yakalamak ve yargılamak ve devletin tespit ettiği
stratejilerin gereği neyse onu yapmakla sorumluyuz.
Uluslararası hukukun, çoğunlukla olduğu gibi bu defa da
haktan yana değil de güçten yana, güçlülerin
menfaatinden yana tahakkuk etmesi halinde “şehit
anneleri”nin yürüyüşüne yol olmaktan, yollarına öncü
olmaktan sorumluyuz.
Bütün zorlukların halktan yana, milletten yana olan
güçlü hükümetlerle kolaylayacağını da biliyoruz. Bütün
milletin beklentisi ve özlemi olan böyle bir hükümetten
de biz sorumluyuz.
Bu idrak ile, her ne gerekliyse, omuz omuza!...
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin. |