Liberalizm iflas etmiştir
29 / 06 / 1998
Liberalizmin sözlük anlamını
bir ansiklopediden şöyle alabiliyoruz:
"bireysel etkinliklerde serbestliğe ayrıcalık tanıyan
iktisat kuramı. 'Bırakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler,' özdeyişiyle özetlenen liberalizm her çeşit
'planlı' ve 'güdümlü' iktisat denemesine, kişinin
girişim ve özgürlüğü adına karşı çıkar" (Grolier
International Americana-Sayfa 198)
Ansiklopedilerde bu kelimenin açılarak anlatımlarında
hep aynı esası görürüz. Bireysel çıkarların toplumun
genel çıkarlarının önünde olduğu,devlet müdahalesinin
sözkonusu olmadığı, sadece rekabetin dengeleyici olduğu
ve genelde 'olabileceklerin en iyisi" olarak tanımlanan
bir iktisadi sistem.
Fakat gerçek böyle düz ve problemsiz değildir.
Biz biliyoruz ki rekabet her zaman dengeleyici
olamamaktadır. Daha doğrusu, her zaman rekabet
olamamaktadır.
70'li yılların 2. yarısında ürettikleri kadarını
satamayan ve giderek stokları kabaran madeni eşya
sanayicileri, işerlerinde emeğin bekçisi olarak,
devrimcilik adına, enternasyonal işçi sınıfı adına
temsil selahiyetini elinde bulunduran "Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)"e bağlı sendikaları
bir şekilde (?!) razı ederek greve sürüklemişler ve 9 ay
süren o "büyük işçi direnişi" (!) neticesinde
fabrikalarını kapatmak zorunda kalmadan, işçi çıkarıp
tazminat ödemek zorunda kalmadan ve diğer hukukî ve
iktisadî zorlukları yaşamadan stoklarındaki "beyaz
eşya"yı tüketmişler, grev başlarken ortalama 5-6 bin
lira civarında olan buzdolapları grevin son günlerine
doğru artık 13-15 bin liradan satılır olmuştur. Yani bir
taraftan stokları tüketirken diğer taraftan karaborsa
ile fahiş kârlar elde ederek bir taşla birkaç kuş birden
vurmuşlardır.
Yine 70'li yıllarda, ülkenin içine düştüğü ekonomik
sıkıntıyı topyekûn bir fedakârlıkla aşmak gerektiği
yolunda "kemer sıkma" politikası için çağrı yapan devrin
başbakanına yine o devrin işveren sendikaları
konfederasyonu başkanı "ben ancak pantolonumun kemerini
sıkarım" deme pişkinliğini göstermiştir.
80'li yıllarda ihracat artsın düşüncesiyle bütün kanun
ve kuralların esnetildiği bir ortamda zekâsını rahmani
değil de şeytani kullanan insanların sağlı sollu "hayali
ihracat" darbeleri devleti groke duruma düşürmüştür.
İhale yolsuzlukları, rüşvetin başbakandan gelen "Benim
memurum işini bilir" vizesiyle kurumlaşması, bütün
bunlar liberal sistemin tezahürleridir.
90'lı yılların halen devam etmekte olan "vurgun
tefrikaları"nı ise taze hatıralar olduğu için
hatırlatmak ihtiyacı duymuyoruz.
Esasen bu sistemde her türlü spekülatif kazanç
meşrulaşmıştır ama, ülke ekonomisine olumlu
iştiraklerini varsaydığımızdan, bize nispeten daha meşru
görünen sanayi işkolundaki holdingler bile yasaların
izniyle oluşturdukları paravan şirketleri batakta
göstererek ya da ortaklar cari hesaptan harcamalar
yaparak ve diğer benzeyen yollarla "ancak kendilrinin
gerek gördüğü kadar vergi" vermektedirler. Serbestlik,
yani liberal sistem iktisaden özetle budur.
Sosyal ve kültürel boyutuyla liberalizm ise bundan da
içler acısıdır.
Oğluna ve kızına söz geçiremeyen babaların
vazgeçemedikleri evlat sevgisi onları adeta kanser
ederken, özgürlük ve serbestlik adına toplumdışı
yaşamaya özenen genç insanlar o kadar süratle
çoğalmaktadırlar ki artık toplum dışı olmadıklarını,
meselâ homoseksüel, dönme, eroinman vs. olmalarına
rağmen toplumun parçası olduklarını iddia eder
olmuşlardır. Ve kendileri gibi olmayanlar nezrinde de bu
düşüncelere entelektüellik ve çağdaşlık adına yandaşlar
bulabilmektedirler.
Ticarette sözün senet olduğu dün kadar yakın günler çok
çabuk gerilerde kaldı ve artık senedi ve çekin kendisi
dahi itibar görmez oldu. Geçiniz, Türk Lirası artık
işlerlik kaybediyor, dolar ve mark manav alışverişine
kadar nüfuz etmektedir. Güvene dayalı "veresiye
alışveriş" hatıralarımızda kaldı artık.
Tanzimattan bu yana, "batılılaşma" adına fertçi
zihniyetin empoze edildiği bu toplum, kendisine yönetsin
diye vekil olarak seçtiği insanlara da güven
duymamaktadır artık. Siyaset için değil de ticaret
milletvekili olanlar parlamentonun çoğunluğunu teşkil
eder olmuştur.
"Temiz toplum" kampanyası toplumun tepkisiyle yön
değiştirmiş, "temiz yönetim" kampanyasına dönüşmüştür.
Siyasette dürüstlük en çok prim yapan özellik haline
gelmiştir. Partilerin programları, iktisadî yönelimler,
tercih edilme sebebi olarak artık geri planlara
düşmüştür.
Ülkemizde yaşadığımız örnekler ile iktisadî, sosyal ve
siyasî olarak liberalizmin görüntüleri işte bunlardır.
Liberalizm, yani bir diğer deyişle serbestlik, işte
budur.
Biz tabii ki devletin her şeye müdahil oludğu bağmaz
"sosyalist" sistem yanlısı değiliz. Fakat, teoride
hudutsuz serbestlik esasına dayalı, devletin
müdahalesini hiçbir şartta kabul etmeyen liberal
sistemde pratikte, batn özel şirketlerin devlet
tarafından (vergi kaçıramayan işçi, memur ve küçük esnaf
gibi toplum katmanlarının büyük çoğunluğunu teşkil
edenlerin vergilerinden temin edilen paralarla)
kurtarılmasının gelenek haline geldiğnin de farkındayız.
Şunu net olark söyleyebiliriz;
Liberal sistem Türk toplumuna göre değildir. Başka
toplumlar bunu hazmedebiliyor olabilirler ama bize
uymadığı rahatsızlık verdiği bir realitedir.
Bir başka realite ise, liberalizmin "tekelci
kapitalizm"in gençlik yaşları olduğudur. Bu sürecin
devamında vahşi kapitalizm vardır.
Kalkınmayı sağlayacak sistem
“toplumcu” olmalıdır
Toplumculuğu bazı sözlükler
sosyalizmle eşanlamlı gösterirler. Yani devletin bütün
iktisadî yapıyı kontrol altında tuttuğu bir sistem
olarak tanıtırlar.
Oysa "toplumculuk" ifadesi tek başına bir sistemi
anlatmadığı gibi sosyalizm ile de eşanlamlı değildir.
Toplumculuk bir ilkedir, bir karakterdir. Esas olarak
toplumun menfaatlerinin fert menfaatlerinin önünde
tutulması, ferdin menfaatlerinin toplum menfaatlerinin
içinde gözetilmesi, korunması ilkesidir.
Toplumculuk MHP'nin doktrini "Dokuzışık"ın temel
umdelerinden biridir. "MHP parti programı"nda
toplumculuk şöyle özetlenmektedir;
"Türk toplumculuğu 'sosyal devlet', 'mutlu millet',
'sınıfsız toplum' ve 'adalet' ilkelerin istikametinde
milliyetçi düşüncenin sosyal hayata bakışını ifade eder.
Asırlar boyunca törelerimizin ve inançlarımızın bize
kazandırdığı dayanışma ruhundan doğan ve toplumumuzun
çağdaş ihtiyaçlarına göre biçimlenen toplumculuk
anlayışı topyekûn sosyal meselelerimizin çözümlenmesinde
tek çıkar yoludur.
Yabancı kültürlerin eseri olan sosyalizm, komünizm ve
liberalizm gibi fikir akımlarının, çağdaş toplumların
meselelerini çözmekte gösterdikleri zaaf, hatta acz,
insanlığı her geçen gün çaresizliğe itmektedir.
..................
Partimiz, Türk-İslâm tarihi ve medeniyetinin bir
geleneği olarak gördüğü ve çağdaş bir uygulama ile
devlet hayatına sokmayı planladığı 'Türk Toplumculuğu'nu
milletimiz için gerileme ve çöküşten kurtulmanın ve
yükselmenin çaresi olarak görür." |