22 / 06 / 1998
Türk Boğazları'nın uluslararası hukukunu belirleyen
Montrö Sözleşmesi'nin tarihi olan 1936'dan günümüze,
boğazlarımız için artan gemi trafiği, gemi tonajlarının
büyümesi ve çağın getirdiği diğer değişikliklerden
ötürü, en çok da Rusya'nın boğazları büyük tonajlı
tankerlerle bir petrol taşıma yolu olarak kullanmak
istemesi, geçtiğimiz yıllarda Türk hükümetlerini güne
uygun bir BOĞAZ TRAFİK DÜZENİ (BOĞAZLAR TÜZÜĞÜ)
hazırlamak noktasında mecbur bırakmıştır.
Halen yürürlükte olan bu "Boğazlar Tüzüğü" bazı
bakımlardan Montrö'yü zorlayan, yürürlükten kaldırma
eğilimlerini artıran kısıtlayıcı hükümlere sahip olduğu
için, başta Rusya olmak üzere, bu yolu sıkça kullanan
bazı devletlerin itirazlarına uğramıştır.
Montrö'yü uluslararası tartışmaya açarak yürürlükten
kaldırılmasının dahi konuşulmasına sebebiyet verebilen,
Sevr dayatmacılarına zemin hazırlayan böyle kısıtlayıcı
bir boğaz trafik düzeni uygulamaya koymak bize göre
yanlıştı.
Çünkü, Montrö'nün yürürlükten kalkması halinde,
kendisine ait anlaşması bulunmayan yerler için 1982'deki
"BM Deniz Hukuku Sözleşmesi"nin ilgili maddelerine göre
bir uygulama belirlenir. Böyle bir durum, boğazlarımız
için Montrö'den doğan hak ve avantajlarımızı kaybetmemiz
anlamındadır.
Yeni hazırlanan "Boğazlar Tüzüğü" tasarısı bu itirazları
ortadan kaldıracak şekilde bir yumuşama içermektedir.
Ayrıca uygulamadan doğan zorluklar ve uluslararası
arenadaki düşmanlarımızın istifade etmeğe çalıştığı zaaf
içeren bazı hususlar düzeltilmeğe çalışılmıştır.
Denilebilir ki; "Devlet hayatında bu tür geri adımlar
hoş şeyler değildir, itibar ve yaptırım kabiliyeti
kaybettirir, çalışmalar ilk defasında titiz ve azami
dikkatle hazırlanmalıdır."
Veya; "Bu şeklin itirazlara yol açacağı biliniyordu.
Ama, Türkiye'nin haklarını koruyan her tüzüğe, boğazları
sıkça kullanan gemilerin bayrak devletlerinin ve zaten
her konuda Türkiye'ye hasmane bir tavır içinde olan bazı
komşularımızın, nasılsa bir şekilde itirazları olacaktı.
Biraz sıkıyı gösterip sonra geri adım atmış gibi olmak,
onları kısmen tatmin ederek Türkiye'nin en çok faydasına
olan uygulama şeklini sağlamak içindi."
Bunların her ikiside tartışılabilir ve kabul edilebilir
görüşlerdir.
Bizim asıl ilgilendiğimiz bu tasarının da bazı zaaflar
ve yanlışlıklar içermesidir.
Çünkü artık bir zaman sonra bunu da değiştirebilmek pek
imkan dahilinde olamayacaktır. Böyle bir tasarruf iyiden
iyiye gayrı ciddi olur, mevcudu da laçkalaştırır.
Bunun için tasarı alışılageldiği üzere bir bakanlar
kurulu kararnamesi şeklinde hazırlanmak yerine meclise
getirilmeli ve enine boyuna tartışılmalı, mahzurları da
bu şekilde tespit edilerek giderilmelidir.
Şayet bu şeklin bizim bilemediğimiz ve açıklanamayacak
mahzurları var ise, tasarının kararname olarak
çıkmasında başka faydalar mülahaza edilmekte ise, o
zaman "Boğazlar Tüzüğü"ndeki bizim tespit edebildiğimiz
ve edemediğimiz bütün eksiklikleri ve yanlışlıkları
giderecek başka bir yol, bir şekil bulunmalıdır.
Ama, mutlaka bir şekilde düzeltilmesi gereken husus,
yeni tüzük tasarısında öncekinden farklı olarak büyük
tonajlı Türk gemilerine uygulamadığımız "kılavuz kaptan"
mecburiyetini kaldırarak bu tezimizi diğer devletlere
karşı savunma şansımızı çok zayıflatmış, hatta kaybetmiş
olacağımızdır.
Kılavuz kaptan uygulaması, bu hizmetin Türk Devleti'ne
bir gelir getirmesi amacı ile düzenlenmiş değildir.
Amaç, Montrö sözleşmesinde yer alan "zararsız geçiş"i
mümkün olan en üst düzeyde sağlamaktır.
Türlü girinti çıkıntıları, akıntıları olan, deniz
kazalarına çok müsait yapısından ötürü sık sık kazalar
yaşanan boğazlarımızda, hele kıyılarında 15 milyon
insanın toplu halde yaşadığı, bir tarih ve kültür
hazinesi olan dünya metropollerinden birinin bulunduğu
İstanbul Boğazı'nda nükleer yükler, petrol ve diğer bazı
tehlikeli kimyevi maddeler taşıyan gemilerin kazaları,
tarih ve kültür mirasını yok edecek, bölgedeki ekolojik
dengeyi imha edecek büyük yangınlara, bu yangınlardan
ötürü, keza nükleer veya kimyasal zehirlenmelerden
ötürü, kitlesel ölümlere sebebiyet verebilir.
Kılavuz kaptan uygulaması da, tüm diğer kural ve
kaideler de bu önemli tehlikeleri gidermek içindir.
Türkiye'nin kılavuz kaptan uygulaması tezinden
vazgeçmesi "kaş yaparken göz çıkarmak" gibi olur. Türk
gemilerine uygulanan mecburiyet bizim ticaret
adamlarımızı Dünya pazarlarındaki yerleri açısından
olumsuz etkileyecekse, bu, başka bazı tedbirlerle ve
teşviklerle giderilmelidir.
Tasarıdaki bir diğer önemli olumsuzluk da, bir çok
maddeye öncekinden farklı olarak IMO (Uluslararası
Denizcilik Teşkilatı) ve COLREG (Denizde Çalışmayı
Önleme Sözleşmesi) standartlarının ilave edilmiş
olmasıdır. İlgili maddelere dışardan gelecek itirazları
engellemek amacıyla bu uluslararası normları bir kez
kabullendiniz mi, ilerideki ihtilaflı hallerde de, diğer
tüzük maddeleri için de bu standartların getirdiği
hükümleri kabule zorlanırsınız.
Bizce, bu standartlara uygun teklifleri, bu standartları
belirleyen kurumların ve sözleşmelerin adını
kullanmadan, onların yaptırım kabiliyetlerini baskı
unsuru olarak kullanmadan yapmalıyız. Aynı ölçüleri Türk
Devleti'nin tercihleri olarak sunduğumuzda, buna itiraz
etmek isteyenlerin dolaylı olarak altlarında imzaları
bulunan bu standartlara itiraz etmek durumuna düşmekten
kaçınacakları kuvvetle muhtemeldir.
Bu tasarı yürürlüğe girmeden önce bu eksikliklerin
mutlak surette giderilmesi gerekir.
MHP iktidarına giden yolda yaptığımız ve yapacağımız
diğer bir çok şey gibi kamuoyunu bu bilgilendirme de
esas itibariyle Türk Milleti'nin hak ve menfaatlerini
korumak ve gözetmek içindir.
Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin! |