3 KASIM SONRASI


BU TEHDİTLER KİMİN İÇİN?!
VE BU TEHDİTLERİN GERÇEK SAHİBİ KİM?!
 

Biz şimdi Devlet Bahçeli’nin 3.5 yıllık  ‘tekbaşına yönetim’inden memnun olmadığımızı söyleyemeyecekmiyiz?

Onun bu süre içinde yaptıklarını ve yapmadıklarını ülkücü kriterlerle eleştiremeyecek miyiz?

Ondan başka bir Genel Başkan adayı lehine tercih kullanmak ve bunu saklamadan söylemek hakkımız yok mu?

Öyle ise neden kongre yapılıyor ki?..

Başka kimse Genel Başkan adayı olamayacaksa, ülkücüler bir başka aday için tercih kullanamayacaksa, bu tercihini açıkça söyleyemeyecekse, kongre neden yapılacak ?

Sair zamanlarda ülkücü büyüklerine saygısızlığına şahit olmadığımız bir kardeşimiz her kürsüye çıktığında neden tehditler savurmaktadır?

Bu tehditler onun kişisel tavrı olsaydı, onu bulunduğu göreve atayanların isteği dışında bir tavır olsaydı, daha ilkine müdahale edilmez miydi?

Tabii ki bu sözlerden gerçek manada sorumlu olan bu atama zincirinin en tepesindeki kişi olmalıdır.

Peki, savcılık takibini gerektirecek kadar ifrata kaçan bu tehditlerin ülkücüler arasında gerginlikler ve guruplaşmalar yaratacağı bilinememekte midir?

Yoksa bundan bir fayda mı umulmaktadır?

Bu durum sömürgecilerden ve bölücülerden başka kimi sevindirir?

Ve peki..

Kendi teşkilat tabanının, bir kongre sürecinde başka adaylar lehine toplantılar tertip etmesini ve açıkça görüş beyan etmesini tehdit ve baskılarla engellemeye çalışan bir zihniyetin kürsülerden halka daha fazla “adalet” ve daha fazla “demokrasi” vaad etmesi inandırıcı olabilir mi?

Ve yine..

Ömürlerinin bir çeyreğini cezaevlerinde tüketmiş, vücutlarında halâ kurşun izleri taşıyan, ruhları vücutlarından daha çok yaralı olan, saçları bıyıkları kırlaşmış ülkücülerin üzerine, sırf bu yönetimden memnun olmadıklarını açıkça söyledikleri için, henüz karakol ve nezaret dahi görmemiş, henüz korku ile tanışmamış küçük kardeşlerini sürmek ne kadar haklı, ne kadar vicdanlı olabilir?

Biz de o kardeşlerimizin yaşındaydık bir zamanlar.

Ve onlar da bizim yaşımızda olacak bir zaman gelecek.

Bu gün göremediklerini o zaman görecek ve anlayacaklardır.

Kır saçlı ağabeylerinin suskunluklarının korkudan değil vakardan olduğunu kendi saçları da kırlaştığı gün anlayacaklardır muhakkak.

Dilerim bu günlerin sorumluları o gün yaşıyor olurlar ve genç dimağlara ektikleri haksız nefreti kendileri biçerler.

Bu bir İlahî adalet olur.

Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin!

 

 “.............
   Bir gün, yerin üstüne gece örtüldüğünde
   Binlerce tutsak Bozkurt ipten kurtulduğunda
   Mahşeri çığlıklarla gökler yırtıldığında
          Bu, bizim DÖNÜŞÜMÜZ, destanımız olacak
          Doğmamış çocuklara şerefimiz kalacak
                                                                        ...”

                                             Ali Kınık

A S A M  B Ü L T E N

U F U K  Ö T E S İ
 
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ