BU TEHDİTLER KİMİN İÇİN?!
VE BU TEHDİTLERİN GERÇEK SAHİBİ KİM?!
Biz şimdi Devlet Bahçeli’nin 3.5 yıllık
‘tekbaşına yönetim’inden memnun olmadığımızı söyleyemeyecekmiyiz?
Onun bu süre içinde yaptıklarını ve
yapmadıklarını ülkücü kriterlerle eleştiremeyecek miyiz?
Ondan başka bir Genel Başkan adayı
lehine tercih kullanmak ve bunu saklamadan söylemek hakkımız yok mu?
Öyle ise neden kongre yapılıyor ki?..
Başka kimse Genel Başkan adayı olamayacaksa,
ülkücüler bir başka aday için tercih kullanamayacaksa, bu tercihini açıkça söyleyemeyecekse,
kongre neden yapılacak ?
Sair zamanlarda ülkücü büyüklerine
saygısızlığına şahit olmadığımız bir kardeşimiz her kürsüye çıktığında neden tehditler
savurmaktadır?
Bu tehditler onun kişisel tavrı olsaydı,
onu bulunduğu göreve atayanların isteği dışında bir tavır olsaydı, daha ilkine
müdahale edilmez miydi?
Tabii ki bu sözlerden gerçek manada
sorumlu olan bu atama zincirinin en tepesindeki kişi olmalıdır.
Peki, savcılık takibini gerektirecek
kadar ifrata kaçan bu tehditlerin ülkücüler arasında gerginlikler ve guruplaşmalar
yaratacağı bilinememekte midir?
Yoksa bundan bir fayda mı umulmaktadır?
Bu durum sömürgecilerden ve bölücülerden
başka kimi sevindirir?
Ve peki..
Kendi teşkilat tabanının, bir kongre
sürecinde başka adaylar lehine toplantılar tertip etmesini ve açıkça görüş beyan
etmesini tehdit ve baskılarla engellemeye çalışan bir zihniyetin kürsülerden halka
daha fazla “adalet” ve daha fazla “demokrasi” vaad etmesi inandırıcı olabilir
mi?
Ve yine..
Ömürlerinin bir çeyreğini cezaevlerinde
tüketmiş, vücutlarında halâ kurşun izleri taşıyan, ruhları vücutlarından daha
çok yaralı olan, saçları bıyıkları kırlaşmış ülkücülerin üzerine, sırf bu yönetimden
memnun olmadıklarını açıkça söyledikleri için, henüz karakol ve nezaret dahi görmemiş,
henüz korku ile tanışmamış küçük kardeşlerini sürmek ne kadar haklı, ne kadar
vicdanlı olabilir?
Biz de o kardeşlerimizin yaşındaydık
bir zamanlar.
Ve onlar da bizim yaşımızda olacak
bir zaman gelecek.
Bu gün göremediklerini o zaman görecek
ve anlayacaklardır.
Kır saçlı ağabeylerinin suskunluklarının
korkudan değil vakardan olduğunu kendi saçları da kırlaştığı gün anlayacaklardır
muhakkak.
Dilerim bu günlerin sorumluları o
gün yaşıyor olurlar ve genç dimağlara ektikleri haksız nefreti kendileri biçerler.
Bu bir İlahî adalet olur.
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin!
“.............
Bir gün, yerin üstüne gece örtüldüğünde Binlerce
tutsak Bozkurt ipten kurtulduğunda Mahşeri çığlıklarla gökler
yırtıldığında Bu, bizim
DÖNÜŞÜMÜZ, destanımız olacak
Doğmamış çocuklara şerefimiz kalacak
...”
Ali Kınık |