SAZ BAŞKA OYUN BAŞKA
Sayın Seferoğlu,
Çelebioğlu'nun söylemek istedikleri sizin söylediklerinizden farklı.. Esasen
onun Türkçe kullanımından daha öne aldığı bir hassasiyeti var. "Aynen
katıldığınızı" söylediğiniz yazdıklarını (ve aynı kulvarda yazanların yazdıklarını
da) okursanız buradaki hassasiyetin, Doğu Perinçek'in "ulusalcı"larından
başlayarak, aslında Doğu Perinçek'e Ülkücü Hareket'e oldukları kadar bile yakınlığı
olmayan diğer bazı (adında ulusal olan) Millici gurupları, hatta adında ulusal
olmayan ( "Kuvayı Milliye" benzeri tanımlar kullananlar dahil ) diğer
"milli" unsurları da bahçelerinden meyve çalan birileri gibi görmelerinden
kaynaklandığını göreceksiniz. Tabii ki onun bu hassasiyetine de katılabilirsiniz.. Ama
sizin öne aldığınız Türkçe kullanmak bundan farklı bir şey.. Türkçe kullanım
konusunda da hassasiyetleri olan biriyim. Ama dilimize artık yerleşmiş olan, artık
Türkçe kelimeler hanesine girmiş olan kelimeler konusunda bağnazlığım yoktur. Kendisini
bu kadar kısıtlayarak yazan birileri var ise onlara, Türkçe bilerek kullandıkları
kelimelerin ne kadarının Türkçe köklerden ve Türkçe türetme biçimlerine göre türetilmiş
"Türkçe kelimeler" olduğunu bir kere araştırıp nasıl manasız bir yorgunluk
çektiklerini görmelerini önermekten de geri durmam. Eski kuşakla köprüleri
koparmamak için yeni kuşaklarla iletişim kurmaktan vazgeçmemiz gerekmez. Dününde
yanlış bilgilendirilmelerinden ötürü Ülkücü Hareket'e "antipati" ile
bakan birilerinin, bu gün ülkemizin yaşadığı ve "Milli Kurtuluş Savaşı"
yıllarındakine tıpatıp benzeyen sürecin vehametinin farkına varıp "Milli"
bir duruş sergilerken, belki de halâ "Ülkücü Hareket" le özdeşleştirilmekten
imtina ettikleri için, "Milli" ve "Milliyetçi" yerine hissiyatlarını
anlatacak başka kelimeler aradıkları ortada.. Bizim ne yapmamız gerektiği tarışılıyor
örtülü olarak ; Nadim olanlara kucağımızı açıp, onları potamızda eriterek çoğalmamız
ve güçlenmemiz mi doğrusu?.. Yoksa sadece mazisinde Ülkücü olanların ve onların
çocuklarının artışı ile yetinmemiz mi? Hadi kucak açmaktan da vaz geçelim,
milli konularda yan yana da yürümemeli miyiz? Kıbrıs konusunda 5'er, 10'ar,
20'şer binlik ayrı ayrı kalabalıklar olarak toplanmamız mı ürkütür sömürgecileri
100 binlik, 150 binlik bir kalabalık mı? Ayrıca, bize katılacakların bizi
bozmasından çekiniyor isek kendimizi geliştirelim, politik kültürümüzü yükseltelim,
bizi bozamasınlar ! Ama sebep belki de bu yozlaşma korkusu da değildir, büyük
olanın kontrolü zor olduğu için "küçük olsun benim olsun" özdeyişi söylenmiştir
! Şimdi size ve bütün okuyanlara soruyorum; Buraya kadar yazdıklarımın
içeriğini bir kenara koyun, kullandığım kelimelerin kaçı size rahatsızlık verdi
?.. Peki bu yazdıklarımın içinde aslı Farsça, Arapça veya başka dillerden olan,
yada TDK'nın bir dönem yönetiminin bilinçli(!) çabaları ile dilimize monte edilmiş,
ama neticede toplumun çoğunluğu tarafından artık benimsenmiş, haliyle "Türkçeleşmiş"
kaç kelime vardır dersiniz ?! Ve.. Aynı kelimeleri kullanarak yazdığım
diğer yazılarımda değerli Çelebioğlu'nun neden bir tepkisi olmamıştı acaba?
Nedeni belli.. Konu edinilen sadece "Ulusal" kelimesi.. Çelebioğlunun
tutuculuğunun bir hesaptan kaynaklanmadığını biliyorum, yazdıklarını uzun zamandır
okuyorum. O da, ben de inandıklarımızı yazıyoruz. Zaman hangimizin yanılgı
içinde olduğunu gösterir. Ona da bana da.. Ama bu rüzgârı estirenlerin,
Millileşme eğiliminde olan çizgileri "Ülkücü Hareket"ten uzak tutmak
amacında olanların, bir hesabı olduğunu, ne hesabı olduğunu biliyorum ! Oltanın
ucuna yem takılacağını bildiğim için bir not olarak yazıyorum; Doğu Perinçek
Ülkücüleri hedef gösterdiği zaman da Devlete çalışıyordu, uçurumun kenarında yakaladığı
"sosyalistler"i devlet-millet düşmanı olmaktan kurtarırken de.. Bu
ayrı bir konudur ve bu konuda yazdıklarım gurubun arşivlerinde mevcuttur.
ALİ BAYKAN
|