TÜM YAZILARI

3 Kasım Öncesi

AB İhanettir
Mavi Marmara Toplantısı
MHP Yönetimi
Özlediğimiz Duruş
İst. Günlüğü (Röportaj)

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 

3 KASIM ÖNCESİ


 

İstanbulgünlüğü
Sosyopolitik  Şehir  Gazetesi
Ağustos – 2002

 --- Röportaj ---

 

Ali Baykan kimdir ?

Ülkücü Hareket'le lise son sınıfı okuduğu 1970 yılında tanışan Ali Baykan, kendisini Elçibey’den duyduğu bir tanımla, “ideal askeri” olarak tanımlamakta. “5 ayrı üniversitede sadece 1. sınıf talebesi” olarak başlayan ve biten üniversite hayatından ülkücü hareketteki kariyerinin göstergesi olarak söz etmekte; “o yıllarda beşimiz kapı beklerdik, yirmibeşimiz okul okurdu, okuyanlarımız bu gün bakan, müsteşar oldu biz de ektiğimizi biçmiş olduk” demekte. 70’li yılların ilk yarısında Ülkücü Hareket’in efsane  gazetesi  “Genç Arkadaş” ta yazmaya başlayan Ali Baykan 1976 ve 77 yıllarında başkanı olduğu Artvin Talebe Cemiyeti’nin yıllık yayın organı “Çoruh” dergisine unutulmaz iki sayı kazandırmış, kuruluşundan 6 kasım kongresine kadar “Büyük Kurultay” gazetesinde 1,5 yıl  “Üçüncü Yol” köşe adıyla yazmış, İl Başkan Yardımcısı olduğu dönemde, 4 sayı, aylık “İstanbul MHP bülteni”ni çıkarmış, 18 nisan seçimlerinden önce MHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından 14 ay boyunca çıkarılan haftalık “Hareket” gazetesinde de “Üçüncü Yol”u yazmağa devam etmiş, zaman zaman camianın çeşitli yayın organlarında çeşitli yorumlar yazarak “yazmak”la ilişkisini sürdürmüştür. Oğluna Alperen, kızına Almıla adlarını vererek ideallerini gelecek nesillere aktardığını düşünmektedir.

::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

 

 

1) Milliyetçi siyasetin öteki siyaset modelleri arasında bir tercih olduğunu görmek için Alparslan Türkeş'in ölümü dönüm noktası oldu. Bir tür kırılma sayılabilecek bu gelişmeden sonra "milliyetçi hareket" içinde farklı yaklaşım ve değerlendirmelerin siyasete dönüşmüş biçimlerine tanık olduk. Bu sürecin kilometre taşları nelerdir sizce?


Aslında Cumhuriyetin kuruluşunda anılan anlamda bir milliyetçilik vardır. Türk adının öne çıkarılması, Bozkurt sembolünün devletin parasında, pulunda ve çeşitli, değişik zeminlerde kullanılması, Atatürk CHP’sinin “6 ok”u ile Alparslan Türkeş’in MHP’sinin “9 ışık” umdelerinin benzerlikleri, keza Atatürk’ün ve Alparslan Türkeş’in gençliğin dinamik gücüne önem ve öncelik vermeleri belirgin benzeşmelerdir.Geriye doğru bütün kilometre taşlarını saymak zaman ve zemin ister ama bu yolun son durağı “Orhun Yazıtları”ndan tanıdığımız Bilge Kağan olur düşüncesindeyim.

Türkeş sonrasında MHP içinde ve dışındaki Milliyetçi siyasette, farklı yaklaşım ve değerlendirmelerin siyasete dönüşmüş biçimlerinin görülmesi yadırganmamalıdır. Aslında bu hep vardı ama Türkeş otoritesi bu farklılıkların seslendirilmesinde cesaret kırıcı olabiliyordu. Esasta bu hareketin  “Türkçü, İslamcı ve Toplumcu”  bir omurgası vardır ve bu kanıksanmıştır. Ancak mensuplarının bir kısmı Türkçülüğü öne alır, bir kısmı toplumculuğu veya İslamcılığı. Ya da bunlardan herhangi iki tanesini. “Türk İslam sentezi” buna bir örnektir.

Bu çok normaldir. Kendini böyle tanıtan, böyle kabule açan bir harekete herkes başka bir ucundan tutunmuş olabilir. Hareketin mensupları çoğaldıkça ayrım kriteri sadece “millilik - gayrimillilik” olmak zorunda kalacak, esasta milli hüviyet taşıyan ama detayda farklılıklar arzeden bütün düşünceler aynı çatı altında siyaset yapabilecek.        

 

                                             

2) 1980 askeri darbesinden sonra hemen her politik kesimde yaşanan özeleştiri sürecinde milliyetçi hareket mensuplari da kendilerine ait değerlendirmeler yaptılar. Sizin siyasi tecrübeleriniz bakımından yakın geçmiş nasıl görünüyor, çıkardığınız sonuçlar nelerdir

 

Özeleştiri için “12 eylül”ü beklemedik. Öncesinde de kendini sürekli denetleyen, böylece kendisini denetlemek isteyen yabancı merkezlerin kontrolünden büyük ölçüde sıyrılabilen, tam bağımsızlık yanlısı bir “milli kurtuluş hareketi” hüviyetimizi muhafaza ettik. Ama bunları anlatan ve kamuoyuna ulaşan bir yayın gurubumuz yoktu.

Uluslararası sömürgeci sermayenin ülkemizdeki en etkili taşeronu malûm medya ise bizi hep göstermek istediği gibi anlattı. Bu duvarları kısmen yıkmamız, kendimizi halka medya aracılığıyla kısmen anlatabilmemiz çok yenidir  ancak yok sayılamayacak siyasi kuvvet olduktan sonradır. Ondan öncesi tamamen “vasıflı” Ülkücülerin birebir halkla temasının ürünüdür.

Tabii ki 12 eylül süreci de yeni tecrübeler kazandığımız ve özeleştiri için daha çok imkân bulduğumuz bir dönemdir.

Bana göre Ülkücü Hareket 12 eylül’de iyi imtihan vermiştir. Egemenlerin arzuladığı gibi körelmemiştir. Siyaset yasağının sona ermesi ile bütün handikaplarına rağmen kısa sürede toparlanıp iktidarı yakalamış olması da bunun bir göstergesidir.

Ama iktidar sürecindeki imtihanı iyi veremediğimiz kanaatindeyim. Giderek sistem partilerine benzer olduk, yöneticiler ve yönetilenler açısından. Topyekün biz yozlaşma görüyorum.

 

 

3) Mevcut MHP’yi nasıl değerlendirdiğinizi biraz açarmısınız. MHP dışında kalan milliyetçi oluşumlarla ilgili kanaatleriniz nelerdir.

 

Mevcut  MHP yönetimi ifadesini daha doğru bulurum. Çünkü MHP’nin ilke ve prensipleri, çağın gerektirdiği değişim ve gelişimler dışında, hep aynıdır. Ancak bu günkü MHP yönetimi, ısmarlama kongrelerde seçilmiş teşkilatlarını saymazsak, tabanını mutlu edememiştir. Bırakın söylemlerini hayata geçirmekteki zaaflarını, bir kere bu sözünü ettiğimiz idealist kesime seçicilik hakkı bile vermemiştir. Bütün camianın katılımı ile milletvekili adaylarını belirleme metodu ise her takdire layıktır fakat sözünü ettiğimiz kongre sürecinden önceki bir dönemdir. Yönetimin yeni zamanlarıdır. Oysa şimdilerde, MHP’nin yönetiminden sorumlu olan MYK ve Başkanlık Divanı kurullarının dahi fonksiyonlarını gerçek anlamda ifa etmediği bilinmektedir. MHP’yi gerçekte Genel Başkan ve etrafındaki birkaç kişi yönetmektedir. Ülkeye “adalet ve demokrasi” vaad eden ideolojik bir hareketin siyasi temsil organı için bu hazin bir durumdur.

Hemen burada sıkça dile getirdiğim bir söylemi tekrarlamak istiyorum; “Bizi kimin yönettiği önemli değildir, bizi nasıl yönettiği önemlidir... Bizi adaletle yönetip yönetmediği önemlidir.” 

Doğru yapılan her şeyi de yüksek sesle takdir etmiş olmakla müsterihim.

MHP dışındaki milliyetçi oluşumları büyük akarsudan ayrılan küçük ırmaklara benzetirim. Onlar denize ulaşamazlar. Ama içlerinde eridikleri tarlaları sularken de suyun asli fonksiyonlarına  bir ölçüde iştirak etmiş olurlar. Tabii ki doğru olan bu benzetmedeki büyük akarsu bünyesinde, baraj ve sulama sistemleri ile amaca daha çok hizmet edebilmektir.

Bana göre, parti yönetimindeki bir yanlışlığı görmek idealist insanlar için asla ayrılma sebebi olamamalı. Çünkü kim hatanın ve yanlışlığın farkına varmış ise düzeltmek de onun mesuliyetidir. Bu da bünyede kalmayı gerektirir.

 

 

4) MHP ile özdeşleşen milliyetçi siyasetin AB, demokratikleşme, küreselleşme, liberal ekonomi vb. konulardaki genellikle negatif yaklaşımları milliyetçi hareketin vazgeçilmez kabulleri midir, milliyetçi düşünce mensuplarının bu konulardaki açılımlara olumsuz yaklaşmalarının Türkiye’nin dünyaya açılmasına engel oluşturmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Bakın, sayın Genel Başkanın bu konulardaki tavrı ve söyledikleri, tüm camianın fevkalade memnuniyetle karşıladığı, beğenip benimsediği, net ve anlaşılır ifadelerdir. Üzerine fazlaca söylenecek bir şey yok. Seçim öncesinde ve seçimin hemen sonrasında medyanın merakını giderirken de sayın Genel Başkan bu mahiyette şeyler söylemişti. Her ne kadar aradaki yasama süreci bu söylemle çelişen dayatma ve ısmarlanmış yasalarla dolu olsa da bu konudaki net tavır camiaya üzüntülerini neredeyse unutturmuştur.

AB’ye katılım şartları ve AB’nin ısmarladığı demokratikleşme esasında Türkiye’yi bölme, sevr’i yeniden canlandırma arayışlarıdır.

Milliyetçi Hareket  AB’ye veya herhangi bir uluslararası birliğe prensipte karşı değildir, her ticari ortaklıkta olduğu gibi bütün tarafların ortak menfaatlerini gözeten bir anlaşma olmalıdır yapılan. Yoksa, bizden istendiği gibi, bizim ulusal hak  ve menfaatlerimizi, hassasiyetlerimizi, tamamen gözardı eden bir anlaşma “ortaklık anlaşması” değil “sömürge anlaşması” olur. Karşı çıktığımız sadece budur.

Küreselleşme de bu anlamda kabûlümüzdür. Ya da çekincelerimiz bu çerçevededir.

Liberal ekonomi ise bunlardan bağımsız bir şeydir. Yani bu ortaklık anlaşmasının şartları içinde dayatılan bir şey değildir henüz. Egemenler sizin kendilerine ne kadar uydu olduğunuza bakarlar, hangi ekonomik veya siyasi yönetim modelini benimsediğiniz çok önemli değildir. Sadece mevcut halde sizi kendilerine uydu yapabilmek için en ideal şartları oluşturacak ekonomik ve siyasi modeli tercih ve tavsiye etmeleri doğaldır.

Liberal ekonomi konusunda zaten bir memnuniyetsizliğimiz vardır ki ayrı bir sosyoekonomik model sunarak siyasette yer almışızdır ülkücüler olarak.

Yalnız, bu günkü MHP yönetiminin liberal ekonomiye alternatif modelleri koymak noktasında yeterli teşebbüsü olamamıştır. İçinde bulunduğumuz nazik şartların kabul edilecek boyutta mazeret kaynağı olduğu gerçektir. Yine de yasalaştıramadığı kanun teklifleri ile halkın huzuruna çıkabilirdi MHP. “Bana bu kadar kuvvet verdiniz, bu kadarını yapabiliyorum, yeterince kuvvet vermiş olsaydınız TBMM’de oya sunduğumuz bu kanun tekliflerini kanun haline getirebilirdik” diyebilirdi.

 

 

5) Milliyetçi bir dünya görüşünün bakış açısından ”yerel siyaset” açılımı nedir, “yerel siyaset” dendiğinde hangi siyasal, - belki kültürel -  kodları izlemek gerekir.

 

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, yetki ve sorumluluklarının artırılması çağın gerçeğidir.

Milliyetçi düşüncenin  “yerinden yönetim” modeline karşı olduğu medya tarafından üretilmiş bir imajdır.

Ancak; Türkiye’nin bu günkü şartlarında uygulanırsa faydasını aşan zararlar vereceği aşikârdır. Etnik ayrımcılığın körüklendiği ve topraklarımız üzerinde bölünme senaryolarının hazırlandığı bir süreçte “yerinden yönetim” modeli tehlikeler arzetmektedir. Fransızların ve İngilizlerin kurtuluş savaşımızda neden kıraç ve dağlık güneydoğumuza göz diktiklerini bilmeyenlerle konuşacak bir şeyimiz yok. Bilenlere ise bu konuda bir şey söylemeğe hacet olmasa gerek.

Her iyi şey her zaman iyi olmayabiliyor.

Türkiye’nin şartları bu anlamda iyileştirildiğinde, toplumcu bir hareket olarak bu manadaki her kurumu hayata geçirmek arayışında oluruz, yada olmalıyız.

 

 

6) MHP  İstanbul İl Teşkilatında görev yaparken  yerel siyasete dair ne tür tecrübeler edindiğinizi anlatabilir misiniz? İstanbul'da siyasetin değişkenleri nelerdir? İstanbul'un geneli itibariyle seçmen profili analiz edildiğinde seçmen hangi saiklerle oy kullaniyor? Bu saikleri etkilemek icin neler yaptınız? Sivil toplum kuruluşlarının siyasete katılmasının size katkısı oldu mu?

 

Ben Basın ve Propagandadan sorumlu il başkan yardımcısı idim. Görev alanım itibariyle yerel siyasetin kurumları ile, özellikle sivil toplum kuruluşları ile direk temas içinde idim.

Yerel siyaset kültürünün yeni yeni gündeme gelmeğe başladığını, çok geç kalmış olmakla birlikte ülkemizde ve özellikle İstanbul’da sür’atli bir gelişme çizgisi izlediğini söyleyebileceğim.

Kişisel olarak da önemsediğim için görev yaptığım dönemde bu çerçevede çok sayıda projeyi hayata geçirdik. Özellikle çevreci etkinliklerin MHP olarak başkonuğu ve zaman zaman da organizatörü olduğumuz bir dönem yaşadık. Her iş kolunda yapılan mesleki teşkilatlanma çalışmalarını da izledik yada destekledik.

Sivil toplum anlayışı güçlendikçe minareler kılıflara sığmaz oldu. Artık halkı aldatmak daha zorlaştı, daha da zorlaşacak. Milliyetçi ve toplumcu bir hareket olarak bundan mutluluk duymaktayız. Bu çerçevedeki her fikre, projeye, etkinliğe katılmak bakışımız, anlayışımız vardır.

Bir dünya şehri olmak ve iletişim ağının çok yaygın olduğu bir merkez olmak hüviyetiyle İstanbul, medyadan etkilenmeğe çok açıktır. Ama bir o kadar da, çok sayıda insanın dar bir alanda yan yana olabilmesi gibi, keza, vapur iskeleleri, tramvay durakları, ulaşımın kavşakları gibi argümanları iyi değerlendirebilen teşkilatların faaliyetlerine de fevkalade cevap vermeğe hazır durumdadır.

Bir de gecekondu bölgeleri önemli blok oy potansiyeli taşımaktadır. İstismara çok müsait bir kültür arzetmesi ise toplumsal bir handikaptır.

 

 

7) Arayış halindeki Türkiye’nin geleceğine dair öngörüleriniz nelerdir.

 

Bence Türkiyenin geleceği  “Türk Birliği”ndedir. Ve bence bu kaçınılmazdır. Tarih nasıl akar, bu nasıl ve ne zaman gerçekleşir bilemiyorum ama milletler tarihinin doğası gereği “Türk Birliği” gerçekleşecektir.

Avrupa ile ise bizim gibi ülkeler için ikinci bir halka oluşturulması mümkün ve muhtemel görünmektedir. Tek Avrupa Devleti anlaşmasına katılamayacaklarla bu Tek Avrupa Devleti ile bir şekilde karşılıklı bağımlılıkları olan bazı devletler olabilecektir. Türkiye bunlardan biri olur.

Bu şimdilik bana ait bir faraziyedir ama çözümsüzlük bu fikri ilgililerinin de aklına getirecektir. Çünkü Avrupa hiçbir zaman bizden bütün istediklerini alamayacak, bizim bütün istediklerimizi vermesi ise asla mümkün değil.

Yakın gelecek için de adını tam veremediğim umutlarım var. Halkın olan biteni gözlediği ve anladığı umudunu taşıyorum. Böyle ise bu çok önemlidir ve değişiklikleri sağlayabilecek bir enerji kaynağıdır.

 

 

8) Muhtemel bir erken genel ve yerel seçimde İstanbul'da siyasal dağılımın nasıl olabileceğinidüşünüyorsunuz?

 

Diğerlerini tek tek bilemiyorum ama MHP’nin tabanını küstürmesine rağmen artık medya kanalıyla ulaşabildiği halka kendisini beğendirdiğini düşünüyorum.

Bu günkü MHP yönetimi ve Genel Başkanı benim gibi emek vermiş, istikbal gömmüş camia mensuplarının beklentilerini karşılayamıyor olsa dahi diğerlerinden her şartta iyi olduğu açık ve görünen bir gerçektir.

Bana göre MHP İstanbul’da her seçim çevresinde oylarını birer milletvekili daha çıkarabilecek kadar artırır. Değişen şartlara ve teşkilatların iyi çalışmasına bağlı olarak bu sayı her seçim çevresinde iki, üç milletvekili olabilir.

Ancak Anadolu’nun bazı yörelerinde büyük kayıplar yaşayacağını da zannediyorum.

Belediyelerde ise ancak meclis üyelikleri alabiliriz İstanbul’da Belki bir iki belde belediyesi olabilir. Çünkü ilişkiler ve beklentiler yerel seçimlerde öne geçer ve bu MHP’nin handikapıdır. MHP seçmenlerine fazlaca menfaat beklentisi verememektedir. Bu tabii ki doğru olandır. Sadece siyaseten iyi netice vermez.

A S A M  B Ü L T E N

U F U K  Ö T E S İ
 
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ